SİVAS HAKKINDA GENEL BİLGİLER
NÜFUS: 350.000 / YÜZ ÖLÇÜMÜ: 28.488 km² / İL TRAFİK NO: 58
Sivas İç Anadolu'nun doğusunda yer alan, Anadolu'daki tarihi İpek Yolu güzergahlarının kesiştiği bir yerde konumlanmış ve ünlü Kral Yolunun da geçtiği büyük bir ilimizdir. Sivas tarihi zenginlikleri, doğal güzellikleri, kaplıcaları ile turistlere ilginç tatil olanakları sunmaktadır.
İç Anadolu'nun yüksek platoları üzerinde başlayan ve doğuya doğru yükselen il alanı; kuzey, doğu ve güneydoğuda dağlık ve sarp bir kesimle son bulmaktadır. Ortalama yükselti 1000 metrenin üzerindedir. İlde Kuzey Anadolu sıradağlarının uzantısı olan Köse Dağları, Torosların kuzey kollarından Tecer Dağları ve İncebel Dağları, Akdağlar, Yama Dağı yer almaktadır. Uzunyayla ve Meraküm platoları, ayrıca Kızılırmak, Kelkit, Çaltı vadileri önemli coğrafi oluşumlardır. Önemli akarsuları Kızılırmak, Kelkit Çayı, Tozanlı Çayı, Çaltı Çayı ve Tohma Çayıdır.
Sivas ilinin büyük bir kesimi yazları sıcak ve kurak, kışları soğuk ve karlı geçen karasal İç Anadolu ikliminin etkisinde kalmaktadır. Fakat kuzeyde Karadeniz, doğuda Doğu Anadolu yüksek bölge ikliminin etkileri bulunmaktadır.
İKLİMİ
Sivas Çevre illere göre kendine has bir iklim karakterine sahiptir.
Çevresine göre bir mikroklima iklim bölgesindedir. Bu özelliği sağlayan temel faktörler şunlardır.
a) Çevre illere göre daha yüksek oluşu.
b) Kuzey rüzgarlarına açık oluşu.
c) Engebeli bir yapıya sahip oluşu.
ç) Yıl içinde değişen basınç farkı.
d) İl topraklarının farklı coğrafi bölgelerde yer alması.
Sivas’ta aralarında küçük farklar olmakla birlikte ana hatlarıyla karasal iklim görülür. Yazları çok sıcak ve kurak olup, yaz mevsimi oldukça kısadır. Kış ayları ise soğuk, uzun ve kar yağışlıdır.
Sıcaklık: Sivas İç Anadolu Bölgesi’nin en soğuk ilidir. Kış ayları dondurucu soğuk olup, kış ortalama sıcaklığı 0 C civarındadır. En soğuk ay ortalaması -4C olup, zaman zaman -36.4 C ‘ye düştüğü görülmüştür. Yaz aylarında sıcaklık genellikle 19 C üzerindedir. Ancak sıcaklığın 38C’yi aştığı görülür. Buradan da anlaşılabileceği gibi yıllık sıcaklık farkı 74 C gibi büyük bir fark gösterir.
Sıcaklık değerlerinin 0 C altında düştüğü gün sayısı ortalama 132 gündür.
Yağışlar: Karasal iklim özelliğine sahip olan Sivas’ta; yağışlar kış, ilkbahar ve sonbahar mevsimlerinde görülür. Yazları genellikle kuraktır. Yıllık ortalama yağış miktarı 420 mm.dir.
Yağışların %22’si sonbahar, %36’sı ilkbahar, %32’si kış ve %10’luk bölümü yaz aylarında düşer. Kış aylarında sıcaklığın düşük olması nedeniyle yağışlar genellikle kar şeklinde diğer mevsimlerde yağmur şeklindedir. Yağışlı gün sayısı(Kar yağışları dahil) 105’tir. İlkbahar sonu yaz başlarında dolu yağışları da görülür. Dolu yağışlı gün sayısı ortalama 4 gündür. Kar yağışlı gün sayısı ortalama 30 gün olup, kar kalınlığı 20 cm civarındadır.
Basınç ve Rüzgarlar: Sivas çevresinde ortalama basınç 653.2 milibardır. En düşük basınç 634 milibardır. Sivas yaz aylarında bir alçak basınç merkezi olduğu için özellikle kuzey sektörlü rüzgarlara açıktır.
Yıl içinde Sivas yöresinde esen rüzgarların % 19.3’ünü kuzeybatıdan esen karayel, % 16.8’ini Kuzeydoğudan esen poyraz, %18.1’ini kuzeyden esen yıldız, kalan bölümünü ise muhtelif rüzgarlar oluşturur.
BİTKİ ÖRTÜSÜ VE DOĞAL HAYAT
İklim ve yer şekilleri özellikleri bakımından Sivas doğal bir orman alanı olması gerekirken; yüzyıllar boyunca devam eden ormanların tahribatı yüzünden bugün Sivas çevresinde orman alanları fazla geniş bir yer tutmaz. İlin Koyulhisar bölgesi zengin çam ormanı ile kaplıdır. Şerefiye yöresi Koyulhisar çevresi kadar olmamakla birlikte önemli bir orman bölgesidir. Şarkışla-Yıldızeli sınırları içerisinde bulunan Ak Dağlar İç Anadolu Bölgesi’nin en önemli orman bölgesidir.
İlin geniş toprakları arasında fazla geniş bir yer tutmayan bu orman alanları dışında Sivas’ın asıl önemli bitki örtüsü (step) bozkırlardır.
İlkbahar ayında yağışlarla canlanan çoğunlukla boyları 20-25 cm’yi geçmeyen yaz aylarında yağış yetersizliği nedeniyle çoğunlukla kuruyup kaybolan bozkır bitkileri içinde kısa ömürlü olan çiğdem, navruz (kar çiçeği), gelincik, üvez türünden bitkiler yanında kuraklığa dayanıklı kökleri derine kadar inen keven, sığır kuyruğu, çoban döşeği, sütleğen, dağ yoncası, kekik, yavuşan gibi bitkiler geniş yer tutar. Ancak yakacak sıkıntısı çekilen kimi bölgelerde bu bitkiler yakacak olarak kullanıldığı için hızla azalmaktadır.
İlde ormanların azalmasından doğan yakacak odun ve kereste ihtiyacının karşılanması için kavakçılığa büyük önem verilmiştir. Özellikle Şarkışla, Zara, Divriği, Gemerek ve Yıldızeli’nde akarsu boyları söğüt ve kavak ormanı haline getirilmiştir.
Sivas İli, Coğrafi konumu itibariyle yabanil hayvan bakamından çok zengindir. İlin Anadolu, Doğu Anadolu ve Karadeniz iklimleri arasında bir geçit yeri oluşu, il topraklarının engebeli ve sarp olması yabanil yaşamı çeşitlendirir.
Divriği İlçesi ile bu ilçeye bağlı Danişment ve Sincan Bucaklarında; Zara ilçesi ile bu ilçeye bağlı Bey pınar ve Bolucan bucaklarında , Yıldızeli ilçesinde, Suşehri ilçesi ile bu ilçeye bağlı Gökçekent bucağı’nda bol miktarda keklik ve tavşan bulunmaktadır.
Merkez ilçe, Ulaş, Kangal, Hafik ilçeleri ile Çukurbelen köyü çevresinde bol miktarda kanatlı av hayvanlarından; şahin, bıldırcın bulunmaktadır.
Hafik, Çukurbelen, Merkez ilçe, Seyfebeli yörelerinde sazlık ve bataklıklarda yaban ördeği, ildeki tüm göllerin çevresinde yaban kazları yaşamaktadır. Tödürge Gölü’ndeki iki küçük adacıkta turnalar yaşamaktadır.
Sivas’taki bütün akarsular ile Tödürge, Hafik, Lota ve Gürün Gökpınar Gölleri de bolca balık avlanan tatlı sulardır.
İlin iğne yapraklı ormanlarının yayıldığı Koyulhisar, Yıldızeli, Akdağlar, Zara ve Şerefiye yörelerinde bol miktarda yaban domuzu, tilki ve ayıya rastlanır.
DAĞLAR
İldeki dağlar, III. Zamanda başlayan Alp Kıvrımlaşması sırasında Kuzey ve Güney Anadolu dağ sistemleri de belirgenleşmiştir. Kuzey Anadolu Daığlarının güneye, Güney Anadolu Dağları’
nın kuzeye açılan uzantıları il alanının büyük bölümünü kaplamaktadır.
Kuzey Anadolu sistemine bağlı dağlar; Kelkit Vadisi ile Kızılırmak Vadisi arasını doldurarak batı-doğu doğrultusunda uzanır. Tüm Güney Anadolu’yu batıdan doğuya doğru geçen Toroslara bağlı dağlar ise Şarkışla’dan başlayıp ilin ortalarına doğru sokulur. Bu iki sıranın dışında kalan ve genellikle tek tek yükselen dağlar, ilin ikinci derecede kabartıları durumundadır.
Köse Dağları: Kuzey Anadolu sıradağları’nın güneye açılan en önemli kollarından biri olan Köse Dağları, gerek yükselti, gerek uzunluk, gerek kapladıkları alan açısından Sivas’ın en önemli dağlarıdır. Yıldızeli’nde 2.537 m yükseltili Yıldız Dağı ile başlamaktadır. Doğuya doğru Asmalı Dağı (2.406), Tekeli Dağı (2.621 m), Köse Dağı (3.050 m) ve Kızıldağ (3.015 m) ile süren bu dağlara kimi kaynaklarda Kızılırmak Yayı Dağları, kimilerinde de Yeşilırmak Yayı Dağları denir. Bu yüksek sıra Doğu Anadolu Dağlarıyla birleşmektedir. Kuzeyde Kelkit Vadisine doğru yükseltisi hızla azalan Köse Dağları’nın büyük bölümü Karadeniz Bölgesi’nde kalmaktadır. Bu nedenle, Karadeniz ikliminin etkileri güçlüdür. Köse Dağları’nın kuzey yamaçları yer yer iğne yapraklı ağaçlarla, geniş yapraklılardan meşe ve menengiç ağaçlarından oluşan ormanlarla kaplıdır.
Tecer Dağları: Torosların kuzeye açılan bir kolu durumunda bulunan Tecer Daları, Gemerek-Şarkışla arasından başlar, kuzeydoğuya doğru geniş bir yay çizer ve Sivas-Kangal arasında Kulmaç Dağları adını alır. Huma Çayı Vadisi, Tecer Dağlarını ikiye ayırır. Kuzeydeki sıra çengelli, güneydeki sıra Deli Dağı adını alır. Bu iki sıra doğuya doğru uzanarak Doğu Anadolu dağlarıyla birleşir. Eskiden meşe ve ardıç ormanlarıyla kaplı olan bu dağ günümüzde seyrek ağaç kümeleri dışında çıplaktır.
Akdağlar: Kızılırmak Vadisi’nin batısından başlar. Kuzeydoğu yönünde uzanır. Sivas-Tokat ve Sivas-Yozgat sınırını oluşturur. Kalın Çayı ile Kızılırmak Vadisi arasındaki üçgen alanı bütünüyle kaplayan Akdağlar, fazla yüksek değildir. Kolay geçit veren; yavaş yavaş yükselen bir kütledir. Kuzeyden az da olsa Karadeniz iklimine açık olduğu için dağların yüksek kesimleri geniş ve iğne yapraklı ormanlarla kaplıdır. Bu ormanlar İç Anadolu Bölgesi’nin en önemli orman serisini oluşturur.
İncebel Dağları: Toros sistemine bağlı olan İncebel Dağları, Gemerek yöresinde Tecer Dağları’ndan ayrılır. Kızılırmak Vadisi’yle Gemerek-Şarkışla çöküntü oluğu arasını doldurarak kuzeydoğu yönünde uzanmaktadır. Fazla yüksek olmayan, aşınarak kütleşmiş bu sıra Kızılırmak’ın kollarınca parçalanmıştır. En yüksek dorukları, 1.712 m. Yükseltili Karayüce Tepe ile 1.789 m. Yükseltili Yücepınar Tepe’dir. Deniz etkilerine kapalı olan İncebel Dağları’nda iklim çok serttir. Bu nedenle genellikle bitki örtüsünden yoksundur.
Yama Dağı: Volkanik yapılı bir dağdır. Çatlı Suyu’nun kollarıyla sıkça parçalanmıştır. Divriği-Çetinkaya yöresinde çok sayıda yüksek plato tarafından kuşatılmıştır. Genellikle Çıplak; bitki örtüsü açısından fakirdir. Otsu bitki örtüsü bakımından zengin sahalara Malatya yöresinde rastlanır.
Sivas İlinde, bu dağların dışında tek tek yükselen çok sayıda dağ ve tepe vardır.
GÖLLER
Sivas İlinde çok sayıda göl vardır. Ancak bunların bir bölümü alan, derinlik ve süreklilik açılarından pek önemli sayılmaz. Kuzey Anadolu Dağları ile Güney Anadolu Dağlarının birbirine yaklaştığı bir yöre olan Sivas il alanında kıvrılma ve yükselmeler sırasında bazı kesimler çöküntüye uğramıştır. Ayrıca, il alanında egemen durumda olan suya direnci az oluşumların erimesi ile çöküntü alanları ortaya çıkmıştır. Bu çöküntü alanlarında bazen sürekli, bazen geçici nitelikte göller oluşmuştur. İldeki göllerin başlıcaları şunlardır.
Tödürge Gölü: İl Merkezine 50 km uzaklıktaki Tödürge Gölü, Sivas-Erzurum karayolu yakınlarında Cencin Ovası’nın doğusundadır. Yüzölçümü 5 km2 olan Tödürge Gölü’nün derinliği ortalama 20 m, en çok 45 m’dir. Dipten ve çevreden kaynaklanan sularla beslenen gölde bol balık yaşamaktadır. 1980’lerin başında uygulanmaya başlanan projeyle gölün fazla suları Kızılırmak’a akıtılmaya başlanmıştır. Gölün doğusunda iki adacık vardır. Yabani yaşam açısından önemi büyük olan bu adacıklarda, kanatlı av hayvanlarından turna yaşar. Soyları tükenmek üzere olduğundan, turnalar koruma altına alınmış, avları yasaklanmıştır. Bu gölde su sporları yapılmaktadır.
Gürün Gökpınar Gölü: Suyu çok temiz ve duru olan Gökpınar Gölü, Gürün’e 10 km. uzaklıktadır. Doğal güzellikleri ve alabalıklarıyla ünlü olan göl; dipten gelen kaynaklarla beslenmektedir. Derinliği 15 m’yi bulan Gökpınar Gölü’nün fazla suları Tohma Çayı’na dökülür. Göl kıyısında motel ve gazino vardır. Gölde kayıkla gezilebilmektedir. Önemli mesire yerlerindendir.
İlde bu göller dışında, yağışlı mevsimlerde oluşup yazın kuruyan çok sayıda göller de vardır. Bunların başlıcaları, Merkez İlçe’dekiBostankaya, Suşehri’ndeki Gölova, Gürün’deki Aygı ve Merkez ilçenin Kozpınar Köyü’ndeki Acıgöl’dür.
Hafik Gölleri: Hafik yöresinde serpilmiş büyüklü küçüklü bir çok göl vardır. Bunların tümüne birden Hafik Gölleri denir. Bunlardan yalnızca biri önemlidir ve Büyük Hafik Gölü adıyla anılmaktadır. Hafik ilçe merkezinin kuzeybatısındaki bu gölün alanı 1 km2 dir. Derinliği ortalama 6 m olan göl, dipten kaynayan sularla beslenmektedir. Ortasında bir adacık olan gölde bol balık yaşamaktadır. Fazla suları Kızılırmak’a akan Büyük Hafik Gölü yörenin önemli mesire yerlerinden biridir.
Lota Gölleri: Hafik’in 3 km doğusunda, Sivas Erzurum karayolunun kuzeyindeki göller topluluğuna Lota Gölleri denir. İlkbahar yağışlarının başlamasıyla bu göller kabararak birleşir. Dipten gelen kaynaklarla beslenen ve derin olan lota göllerinde bol balık yaşar. Göllerin çevresi özellikle balık avcılarının sıkça geldiği yerler arasındadır.
İLÇELERİMİZ
Sivas ilinin ilçeleri; Akıncılar, Altınyayla, Divriği, Doğanşar, Gemerek, Gölova, Gürün, Hafik, İmranlı, Kangal, Koyulhisar, Suşehri, Şarkışlı, Ulaş, Yıldızeli ve Zara'dır.
Akıncılar: Sivas'a 210 km uzaklıktadır. Önemli tarihi eserleri; Hatipoğlu Camii, Bahattin Şeyh Türbesi, Yusuf Şeyh Türbesi, Doğantepe ve Erence köylerinde Bizans dönemine ait olduğu sanılan iki kaledir.
>Altınyayla: Sivas'a 80 km. uzaklıktadır. Önemli tarihi eserleri; Altınyayla Camiidir.
Divriği: Sivas'a karayolu ile 184 km, demiryoluyla 179 km uzaklıktadır. Divriği Ulu Camii ve Darüşşifası (ilçe merkezindedir ve UNESCO'nun 'Dünya Mirası' listesinde yer almaktadır), Divriği Kalesi ve Kale Camisi, Kesdoğan Kalesi, edit Paşa Camii, Sitte Melik Kümbeti, Nurettin Salih Kümbeti, Naip (Gazezler) Kümbeti, Sinaniye Hatun Türbesi, Ahi Yusuf Türbesi, Pamuk Han, Burma Han, Mirçinge Hanı, Dipli Han, Aşağı Kilise, Yukarı Kilise, Erşün Kilisesi, Odur Kilisesi, Handere Köprüsü, Hüseyin Gazi Türbesi, Seyit Baba Türbesi ve ahşap işçiliğinin çok güzel örnekleriyle süslenmiş çok sayıda konak görülmeye değer tarihi eserlerdir.
Doğanşar: Sivas'a 95 km. uzaklıktadır. Ulu Camii, Kale Camii, UzunbelenHubyar Türbesi bu ilçededir.
Gemerek: Sivas'ın batısında yer almaktadır. Sızır Kasabasında Göksu Çayı üzerinde bulunan Sızır Şelalesi doğal güzelliğe sahiptir. Önemli tarihi eserleri; Merkez Camii, İnkışla Cami, İnkışla Hamzalı Cami, Çepni Cami, Şahruh Köprüsü, Sızır Kasabasında Eskiköy ören yeri, Karacaören ve Dendeliz Ören yeri kalıntılarıdır.
Gölova: Sivas'a 198 km uzaklıktadır. Gölova baraj gölü çevresi ve yaylalarıyla doğal güzelliğe sahiptir. Çobanbaba Türbesi bulunmaktadır.
Gürün: Sivas'ın güneyinde yer alamaktadır.İlçe merkezinde Ulu Camii, Kilise, 50'ye yakın suni mağara, Şuğul Vadisinde de 3 mağara vardır. Kaletepe, Yılanlı, Taşlı, Höyüklüyurt, Davul, İncesu, Böğrüdelik höyükleri tarihi eser tescillidir.
Hafik: Sivas'a 37 km. uzaklıktadır. Hafik Gölü, Lota Gölü, yaylaları ve doğal güzelliği olan yerdir. Önemli tarihi eserleri; Hükümet Konağı, Tuzhisar Kilisesi'dir.
İmranlı: Sivas'a 106 km. uzaklıktadır. Önemli tarihi eseri; Gogi Baba Türbesi’dir.
Kangal: Sivas'ın 86 km. güney-doğusundadır. İlçeye 13 km. uzaklıkta, Kavak Köyü mevkiinde bulunan Balıklı Kaplıca sedef hastalığını tedavi edici özelliği ile sağlık turizmi açısından çok önemli bir yerdir.
Koyulhisar: Sivas'a 180 km. uzaklıktadır. Eğriçimen, Kengercik,Arpacık, Sarıçiçek yaylaları doğal güzelliği olan yerlerdir. Önemli tarihi eserleri; Aşağı Kale (Kale-i Zir), Yukarı Kale (Kale-i Bala), Fatih Camii, Hacı Murat Hanı’dır.
Suşehri: Sivas'a 144 km. uzaklıktadır.Önemli tarihi eserleri; Balhatun Camii (Balkıs Hatun), Köse Süleyman Türbesi’dir.
Şarkışla: Sivas'a 81 km. uzaklıktadır. Önemli tarihi eserleri; AşıkVeyse Müzesi, Ulu Camii, Hardal Köyü Camii, Kale’dir.
Ulaş: Sivas'a 37 km. uzaklıktadır. Önemli tarihi eserleri; Acıyurt Köyü Camii, Şeyhderdiyar (Şeyh Mehmet Dede) Türbesi’dir.
Yıldızeli: Sivas'a 45 km. uzaklıktadır. Önemli tarihi eserleri; Şeyh Halil Türbesi, Akcakoca Köyü Türbesi, Banaz Köyü Türbesi, Kümbet Köyü Kalesi, Akçakale Kalesi’dir.
Zara: Sivas'a 72 km. uzaklıktadır. Tödürge Gölü doğal güzelliği olan yöredir. Önemli tarihi eserleri; Halil Rıfat Paşa Köprüsü, Tekke Köyündeki Samut Baba Kümbeti görülmeye değer tarihi eserlerdir. İlçede ayrıca Meydan Cami, Kuşçu Köyü Cami, Şeyh İbrahim El Aziz Cami, Demiryurt Cami, Acısu Köprüsü, Şeyh Merzuban Türbesi, Pir Gökçe (Pir Göcek) Türbesi, Demiryurt Mağaraları görülmeye değer yerlerdir. İlçe sınırları içinde Oyuklu Höyüğü, Lafçılar Ağılı Höyüğü, Kültepe ve Tepecik Höyükleri vardır.
Sivas'a farklı dönemlerde hakim olan devletler, şehre kendilerine özgü değişik isimler vermişlerdir. Bunlar; Sebaste, Sipas, Megalopolis, Kabira, Diaspolis (Tanrı Şehri), Talaurs, Danişment İli, Eyalet-i Rum, Eyalet-i Sivas ve Sivas isimleridir.
Bugün kullanılan Sivas isminin kaynağı hakkında ise farklı görüşler bulunmaktadır. Bunların içinden 'Sebaste' Sebasteia eski yunancada (Augustus Şehri) ismi, Pontus kralı Polemon'un hanımı Pitodoris tarafından verilmiştir. Romalılar, Pont Krallığını egemenlikleri altına aldıkları zaman şehrin yönetimini Pont Krallığı'nda bırakmışlardı. Pont Kralının hanımı ise, Roma Kralı Augustus'un sevgisini kazanmak ve ona bir şükran ve sadakat ifadesi olmak üzere Yunanca'daOgüst şehri anlamına gelen 'Sebaste' adını verdiği sanılmaktadır. Sebaste'nin zamanla 'Sivas'a dönüştüğü ileri sürülmektedir.
Yine diğer bir görüş de, bugün 'Sivas' olarak kullanılan ismin 'Sipas'tan geldiğidir. Şehrin ilk kurulduğu dönemlerde, bugünkü şehrin merkezinin bulunduğu yerde büyük çınar ağaçlarının altında üç adet su gözesi (Kaynağı) bulunmaktadır. Bu gözelerden bir tanesi 'Allah'a Şükür'ü ikincisi 'ana ve babaya saygı'yı, üçüncüsü de 'Küçüklere sevgi'yi temsil eder. Bu bölgede yaşayan insanlar, zamanla bu özelliklerini koruyamayıp yitirince, bu üç göze de kurur. Şehrin isminin de 'üç göze' anlamına gelen 'Sipas'tan kaynaklandığı ve zamanla bugün kullandığımız 'Sivas'a dönüştüğü ileri sürülmektedir.
Yazılı Tarih Öncesi: 1927' den bu yana süregelen kazı ve araştırmalarda saptanan bulgular, Sivas'ta Neolitik Dönem'den başlayarak yerleşildiği yolundaki savları güçlendirici niteliktedir. Bölgede Kalkolitik Dönem (M.Ö. 5000-3000) ve ilk Tunç Çağ (M.Ö. 3000-2000) yerleşmelerinin varlığı ise, bu dönemlerden kalma çanak-çömlek, ev ve kent kalıntılarıyla kesin olarak saptanmıştır. Maltepe Höyüğü kazıları, yörede ilk yerleşmenin M.Ö. 2600'lerde başlayıp M.Ö. 2000'lere kadar kesintisiz sürdüğünü göstermektedir.
Yazılı Tarih: Sivas'ın eski bir yerleşim yeri olmasına rağmen ne zaman ve kimler tarafından kurulduğuna dair kesin bilgiler mevcut değildir. Bugün şehir merkezi ilçe ve köylerinde yapılan çeşitli Arkeolojik kazı ve araştırmalarda edinilen bilgiler bulunan höyük ve eski şehir harabeleri, Sivas'taki yerleşimin tarihin ilk dönemlerinden itibaren başladığını göstermektedir. Bu dönemlere ait, yeterli aydınlatıcı araştırmalar yapılmamış olduğundan Sivas'ın tarihini, Anadolu'nun büyük bir bölümünü kapsayan Kapadokya tarihi içerisinde incelemek zorunluluğu ortaya çıkmaktadır.
Bu bakımdan Kapadokya tarihine baktığımızda Sivas'ın M.Ö. 2000 yıllarına kadar uzanan bir geçmişe sahip olduğunu, yerleşim merkezi olarak kullanıldığını ve eti hakimiyetinin sınırları içerisinde kaldığını görmekteyiz. Etiler döneminde yapılan çeşitli savaşlar, Sivas ve çevresinde meydana gelmiş, Sivas da bu savaşlardan etkilenerek yakılmış ve yıkılmıştır. Asur hükümdarı Sargon, M.Ö. 710 yılında Anadolu içlerine yaptığı bir akında Sivas içlerine kadar gelmiştir. Yine M.Ö. 676 yıllarında Kafkasya'dan İskitler, İran'dan Medler Anadolu içlerine kadar uzandılar. Kapadokya bölgesinde Asurlar'a karşı direnecek güç kalmayınca Medler ve Lidyalılar,
M.Ö. 585 tarihinde Kızılırmak sınır olarak kalmak üzere bir anlaşma yaptılar. Böylece Kızılırmak'ın doğu yakası yani Sivas ve çevresi Medler'e kaldı. Medler'in bölgedeki hakimiyeti fazla sürmedi. Persler M.Ö. 550 yılında Med egemenliğine son vererek Sivas'ı ele geçirdiler. Diğer önemli bir akın da Makedonya Kralı Büyük İskender'in M.Ö. Anadolu'ya yaptığı akınlardır. Büyük İskender ilk olarak M.Ö. 334'de ikinci olarak da iki yıl sonra M.Ö. 332 'de iki kez Anadolu içlerine akın düzenlemiş, her ikisinde de Sivas'ta hakimiyetini sürdüren Perslerin yönetimine son vermiştir. Geçtiği yerlerde durmayıp, Makedonya subaylarından komutanlar bıraktığı için, Sivas da bir müddet Makedonyalı subaylardan Sabistes'in yönetiminde kalmıştır. Sabistes kendi zevk ve sefasına daldığından askerlerinin şehri yağmalamasına ve yıkmasına aldırış etmemiştir. Bu duruma dayanamayan halk ayaklanmış, tekrar Pers Kralı I. Ariaretes'in egemenliğine girmeyi kabul etmişlerdir. Sonunda Roma Kralı Tiperius M.S. 17'de Sivas ve çevresini ele geçirmiştir. Böylece Sivas, Roma İmparatorluğu egemenliğine girmiş ve 'Eyalet-i Rum' olmuştur.
M.S. (17- 395) yıllarında çeşitli istilalarla karşılaşan Sivas, bu dönemde daha çok Roma egemenliğinde kaldıktan sonra, M.S. 395'te Doğu Roma (Bizans) İmparatorluğuna ayrılan topraklar içinde yer aldı. Bu dönemde de uzun süre Sasanlı akınlarından etkilenmiş, X.yy' dan sonra da merkezi yönetimin güçlendirilmesi amacıyla kurulan Sebasteia (Sivas) Theması'na bağlanmıştır.
1059'da Anadolu'ya giren Türkmen güçleri ve 1064'te Alp Arslan'ın önünden kaçan Selçuklu Şehzadesi Elbasan Sivas yöresinde kısa süreli etkinlik sağladılarsa da, Bölgenin Türk egemenliğine girmesi ancak 1071' den sonra gerçekleşti. Kısa bir süre Selçuklu etkinliğinde kalan Sivas'ta 1075'te Danişmentli Beyliği kuruldu. 1143'den sonra Danişmentliler arasında baş gösteren taht kavgaları bu beyliğin gücünü kırınca, Anadolu Selçukluları'nı yeniden birleştiren I. Mesud, 1152'de Sivas'ı eline geçirdi. Anadolu Selçukluları ile Danişmentliler arasında sürekli el değiştiren Sivas, 1175'te II. Kılıç Arslan'ca kesin olarak Selçuklulara bağlandı.
II. Kılıç Arslan'ın 1186'da ülkeyi 11 oğlu arasında paylaştırmasıyla başlayan taht kavgaları, I. Alaeddin Keykubad'ın 1220'de başa geçmesine değin sürdü. Bu dönemde Anadolu'yu tehdit etmeye başlayan Moğollara karşı etkin önlemler alan Keykubad, Sivas'ı da surlarla çevirterek korunaklı duruma getirdi. Yerine geçen II. GıyaseddinKeyhüsrev'in kötü yönetimi sırasında büyük sıkıntı çeken Türkmen kökenli halk, 1240'larda ayaklanarak Sivas'ı yağmaladı. Selçuklu askerlerinin sivilleri sindirmek için seferber olduğunu gören Moğollar, Anadolu'yu ele geçirmek üzere harekete geçtiler. GıyaseddinKeyhüsrev'i 1243'te Kösedağ Savaş'ında yenilgiye uğratan Moğol güçleri, Sivas'ı işgal ettiler. Selçuklu Sultanlarının yarattığı karışıklıkların sivil halkı tedirgin etmesini gerekçe gösteren İlhanlı yöneticisi Gazan Han o dönemde Selçuklu tahtında bulunan III. Alaeddin Keykubad'ı Isfahan'a çağırarak, 1318'da Anadolu Selçuklu Devletine son verdi.
İlhanlılar'ın Anadolu Valiliğine atanan Timurtaş, 1322'de Sivas'ın da içinde bulunduğu topraklar üzerinde bağımsızlığını ilan etti. Bu durum üzerine İlhanlılar'ın, üzerine ordu göndereceğini öğrenince de Memlük'lere sığındı. Yerine vekil olarak bıraktığı Eretna bey, önce İlhanlılar'ın egemenliğini kabul ettiyse de İlhanlı yönetiminin taht kavgaları ile zayıflamasından yararlanıp, kendi özerk beyliğini kurdu.
Eretna Bey'in ölümünden sonra, oğlu GıyaseddinMehmed'in yaşının küçüklüğünden yararlanan vezirleri, ülkeyi aralarında paylaştılar. Bölünerek iyice zayıflayan Eretna Beyliği, 1378'de Kadı Burhaneddin'in vezirliğe getirilmesiyle yeniden güçlendi. Kadı Burhaneddin Eretna Beyliği'nde kadılık, vezirlik, ve naiplik görevleri yaparak edindiği devlet yönetimi tecrübesini Eretna Beyliğini ele geçirerek uygulamıştır. Son Eretna Bey'i Ali Bey'in zevkine düşkün olmasından yararlanarak, kendine muhalif olan kişileri birer birer ortadan kaldırmış, 1388 yılında Ali Bey'in ölümü üzerine Sivas'ta bağımsızlığını ilan etmiştir. Kendi adıyla anılan Kadı Burhaneddin Devletini kurmuştur. Memluk akınlarına başarıyla karşı koyan Kadı Burhaneddin, Timur tehlikesine karşı Osmanlı ve Memlukler'in desteğini sağlamaya çalışırken, Akkoyunlu Osman Bey'e yenilerek, 1398'de öldürüldü.
Kadı Burhaneddin'in ölümüyle bir iktidar boşluğu oluşan Sivas'ta kentin ileri gelenlerinin isteğiyle Osmanlı egemenliği tanındı. 1400'de Anadolu'ya giren Timur, az sayıda Osmanlı askerince savunulan Sivas'ı uzun bir kuşatmadan sonra alarak, yakıp yıktı ve geri çekildi. Osmanlılar'ın Ankara Savaşı'nda Timur'a yenilmesinden sonra (1402), Yıldırım Bayezid'in oğulları arasında taht kavgaları baş gösterdi. 1408'de Sivas'ı ele geçiren Çelebi Mehmed, 1413'te ülkede duruma egemen olunca, Sivas Osmanlı topraklarına katılmış oldu. 1472'de kısa süreli olarak Akkoyunlular'ın eline geçmesi dışında, hep Osmanlı egemenliğinde kaldı.
Osmanlı egemenliğinde eyalet merkezi haline getirilen Sivas; Amasya, Çorum, Tokat, kısmi olarak Malatya ve Kayseri illeri Sivas'a bağlı birer sancak olmuştur. Evliya Çelebi Seyahatnamesi'nde belirtildiği gibi Sivas zamanın en önemli eyaletlerinden biridir. (40 İlkokul, 1000 dükkan, 18 Han, 40 kadar çeşmesi olduğundan bahsedilir.)
SİVAS KONGRESİ NEREDE KARARLAŞTIRILDI? ( 21-22 Haziran 1919 )
9. Ordu Müfettişi olarak, asayişi sağlamak göreviyle Samsun'a çıkan Mustafa Kemal Paşa, Ali Fuat (CEBESOY), Rauf (ORBAY) ve Refet (BELE) ile Amasya'da buluştu. Amasya Genelgesi için Kazım Karabekir Paşa ve diğer ilgililerin onayı alındı. 21/22 Haziran 1919'da yayımlanan genelge, illerin askerî ve mülkî yöneticilerine telgrafla, İstanbul'daki bazı devlet adamları ve komutanlara ise özel mektup ekinde elden ulaştırıldı.
SİVAS MİLLÎ KONGRESİ'NE ÇAĞRI
Sivas Kongresi'nin toplanma kararı, Amasya Genelgesi'nde şöyle belirtiliyordu:
Milletin istiklâlini kurtarmak için, her türlü tesir ve baskıdan uzak bir millî heyetin kurulması gerekmektedir. Bunun için yazışmalar sonunda, Anadolu'nun en güvenilir yeri Sivas'ta Millî Kongre'nin toplanması kararlaştırılmıştır.
Fırka (parti) anlaşmazlıkları gözetilmeden her sancaktan, halkın güvenini kazanmış üç murahhasın (delegenin), mümkün olan çabuklukla yola çıkarılması gerekir. Her ihtimale karşı bunun bir 'millî sır' olarak tutulması ve gereken yerlerde yolculuğun değişik adla ve kılıkla yapılması lâzımdır.
Müdafaa-i Hukuk-u Millîye Cemiyetleri ve belediye başkanlıklarınca murahhasların seçilmesi ve yola çıkarılması hakkında, vatanseverlikle yardımcı olmanızı; ve onların adlarıyla yolculuk tarihlerinin telgrafla bildirilmesini istirham eylerim.
MUSTAFA KEMAL PAŞA SİVAS'TA (27 Haziran 1919)
Erzurum Kongresi'ne katılmak üzere Erzurum'a gitmekte olan Mustafa Kemal Paşa, 27 Haziran 1919 günü Sivas'a geldi. Israrla İstanbul'a çağrıldığı, emirlerinin dinlenmemesi için genelgeler yayımlandığı, tutuklama söylentilerinin dolaştığı bir sırada geldiği Sivas'ta halk ve askerler tarafından coşkuyla karşılandı. O anı kendisini Nutuk'ta şöyle anlatır:
Sivas şehrine girerken, caddenin iki tarafı büyük bir kalabalıkla dolmuş, askerî birlikler tören düzenini almış bulunuyordu. Otomobillerden indik. Yürüyerek askeri ve halkı selamladım...
Bu manzara, Sivas'ın saygıdeğer halkının ve Sivas'ta bulunan kahraman subay ve askerlerimizin bana ne kadar bağlı ve sevgi dolu olduğunu gösteren canlı bir tanık idi...
27 Haziran günü Kolordu Karargah Binası'nda Sivas Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti yöneticilerine şu direktifleri verdi:
Halkın çoğunluğunun, özellikle okumuş ve genç unsurları amaç etrafında toplayınız. Fiili direnişe hazırlanın. Olumsuz propaganda ve akımlara karşı önlemler alın. Kolordu Komutanı ve Kurmay Başkanı ile çok sıkı ve sürekli ilişki içinde bulununuz, onların şifresi ile önemli konular ve durumlar hakkında bilgi alış verişi yapın. Vali ile de iyi ilişkileri geliştirerek iki merkezin vilayete yapacağı duyurulardan bilgi sahibi olunuz. Sivas merkezinden Erzurum Kongresi için iki delege seçerek derhal yola çıkarınız.
Bu direktifler, Sivaslı vatanseverler üzerinde kıvılcım etkisi yaptı. Millî Mücadele yolundaki çabalarını artırdı. Sivas Kongresi hazırlıkları için kolları sıvadılar.
Mustafa Kemal Paşa ve beraberindekiler 28 Haziran sabahı, Ramazan Bayramının birinci günü, uykusuz geçen bir gecenin ilk ışıklarıyla birlikte Erzurum'a doğru yola çıktılar... Yanlarına yolluk olarak 10 ekmek, 2 okka peynir ve 10 yumurta almışlardı...
ERZURUM KONGRESİ VE SİVAS VİLAYETİ DELEGELERİ
Altı doğu vilayeti (Sivas, Erzurum, Bitlis, Van, Diyarbakır, Elazığ), Trabzon vilayeti ve bölgedeki bağımsız sancakların katılımıyla 24 Temmuz - 7 Ağustos 1919 günleri arasında toplanan Erzurum Kongresi önemli kararlar almıştır.
Doğu Anadolu ve Doğu Karadeniz'e yönelik Ermeni ve Rum tehdidine karşı birliktelik sağlanmış, işgallere karşı topyekûn direniş kararı alınmıştır. Millî sınırları belirleyen, tam bağımsızlık bilincini ortaya koyan "misak-ı millî" nin ilk defa dile getirildiği bir kongre olmuştur.
Erzurum halkı, M. Kemal Paşa ve Heyet-i Temsiliye'yi 29 Ağustos günü büyük bir coşkuyla Sivas'a uğurlamıştır.
Erzurum Kongresi'ne katılan yaklaşık 56 delegenin 13'ü Sivas vilayetinden katılmış ve önemli katkılar sağlamışlardır.
Erzurum Kongresi'ne Katılan Sivas Vilayeti Delegeleri
1. Fazlullah MORAL - Sivas Merkez Sancağı Delegesi
2. Yusuf Ziya BAŞARA- Sivas Merkez Sancağı Delegesi
3. Recep DİNÇER - Zara (Koçgiri) Kazası Delegesi
4. Hayrullah SEYHAN- Divriği Kazası Delegesi
5. Mehmet Rıfat ARKUN - Tokat Sancağı Delegesi
6. İbrahim Süreyya YİĞİT - Amasya Sancağı Delegesi
7. Mahmut Cemil ŞENCAN - Şarkîkarahisar Sancağı Delegesi
8. Hüseyin Hüsnü ÖZHAN - Alucra Kazası Delegesi
9. Çadırcızade Ali - Koyulhisar Kazası Delegesi
10. Serdarzade Mehmet Mustafa - Mesudiye Kazası Delegesi
11. Mehmet Şeref - Niksar Kazası Delegesi
12. İsmail Hakkı ÇEÇEN - Suşehri Kazası Delegesi
13. Hacı Mehmet Sırrî KAYMAZ - Reşadiye Kazası Delegesi
Mustafa Kemal Paşa ve Heyet-i Temsiliye Sivas'ta Coşkuyla Karşılandı (4 Eylül 1919 - 2 Eylül 1919)
Ermeni tehdidine karşı Doğu illerinin birliğini sağlamak amacıyla toplanan Erzurum Kongresi amacına ulaşmış, kongreye başkanlık eden ve yönlendiren Mustafa Kemal Paşa, beraberindeki arkadaşları ve Heyet-i Temsiliye'nin üç üyesiyle birlikte Sivas yolundadır.
2 Eylül günü Sivas, tarihinin en mutlu günlerinden birine uyanır. Sivas halkı, Erzincan yönüne doğru, erken saatlerde akın etmeye başlar. Atlı yaya yola çıkanlar Kılavuz tepesinde toplanır. Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşlarını getiren otomobillerin Seyfebeli'nden görülmesi ile Sivaslıları büyük bir sevinç dalgası kaplar. Halkın büyük sevgi gösterisinden sonra güneş batarken hep birlikte şehre girilir. Karşılamaya çıkamayanlar caddenin iki yanını doldurmuş, alkış tufanı arasında Mustafa Kemal Paşa'yı selamlar.
Sivaslılar, misafirleri için Mekteb-i Sultani'yi (Kongre Binası-Lise) hazırlamışlardı. Akşam onurlarına yemek verildi ve dinlenmeye çekildiler.
Vatan ve milletin kurtuluşunu amaçlayan zorlayıcı sebepler, sizleri bunca sıkıntı ve engeller karşısında Sivas'ta topladı.
Yiğitçe azminizi kutlar, sizlere hoş geldiniz demekle mutlu olduğumu arz ederim...
(K. Atatürk, Sivas Kongresini Açış Konuşmasından)
ERZURUM KONGRESİ KARARLARINDA YAPILAN DEĞİŞİKLİKLER
5 Eylül günü bayram kutlama mesajları gönderildi. 6 Eylül Kurban Bayramının ilk günü olduğu için Kongre toplanmadı. Bayram günü Sivas Belediyesi'nden bir kurul, Kongre binasına gelerek kutlamada bulunduğundan, 7 Eylül günkü toplantıda ziyaretin iadesi için karar alındı.
7 Eylül günü kutlama telgrafları okundu, verilecek cevaplar belirlendi. Sonra gündemin önemli maddelerinden olan Erzurum Kongresi Tüzük ve Bildiri değişikliği ile ilgili görüşmelere geçildi. Mustafa Kemal Paşa'nın önceden hazırladığı değişiklik paketi Kongre Genel Kurulu tarafından kabul edildi:
• Cemiyetin (derneğin) adı "Şarkî Anadolu Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti" iken "Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti" oldu.
• "Heyet-i Temsiliye, bütün Doğu Anadolu'yu temsil eder" yerine "Heyet-i Temsiliye bütün vatanı temsil eder" denildi.
• "Her türlü işgal ve müdahaleyi Rumluk ve Ermenilik kurma gayesine bağlı sayacağımızdan, topyekûn savunma ve direnme ilkesi kabul edilmiştir" cümlesi, "Her türlü işgal ve müdahalenin özellikle Rumluk ve Ermenilik kurma gayesine yönelmiş faaliyetin reddi konularında topyekûn savunma ve direnme ilkesi kabul edilmiştir" şeklinde değerlendirilmiştir.
• Tüzüğün dördüncü maddesinde geçen "Osmanlı Hükümeti'nin yabancı devletlerin baskısı karşısında, buraları (Doğu illerini) bırakmak ve ilgilenmemek zorunda kaldığı anlaşılırsa, alınacak idarî, siyasî, askerî önlemlerin belirlenmesi" kısacası geçici bir yönetim kurma ile ilgili olarak Sivas Kongresi "buraları" yerine, "yurdumuzun herhangi bir parçasını bırakmak ve ilgilenmemek" ifadesini kabul etmiştir.
Bu değişikliklerle yerel bir kongre olan Erzurum Kongresi tüzük ve bildirisi, millî bir kongre olan Sivas Kongresi tarafından genelleştirilerek vatanın tümünü kapsar bir hale getirilmiş oldu.
Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti'nin kurulması ile bütün yerel cemiyetler bir çatı altında toplanarak, bu cemiyetin şubeleri konumuna getirilmiş oldular. Böylece Millî Mücadele, merkezî bir örgütlenmeye gidiyor; millî birlik ve ortak mücadele sağlanmış, dağınıklık giderilmiş oluyordu.
Erzurum Kongresi kararıyla kurulmuş olan Şarkî Anadolu Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti ve Heyet-i Temsiliye'si, yerini 11 Eylül 1919 günü Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti ve Heyet-i Temsiliyesi'ne bırakmış oluyordu.
SİVAS KONGRESİ'NDE MANDA TARTIŞMALARI (8-9 Eylül 1919)
7-8 Eylül gecesi M. Kemal Paşa ve diğer delegeler ertesi gün gündem gereği görüşülecek olan Manda konusunu düşünerek geçirdiler. Geceyi yakın arkadaşları ile konuyu değerlendirerek geçiren Paşa, manda savunucularının yoğun propaganda yaptıklarını, Erzurum'dan beri bu konu ile meşgul olduklarını, Amerikan Mandası'nın tek ümit olarak görüldüğünü, ancak Türk Milleti'nin uyanışından habersiz bulunduklarını yanındakilere anlattıktan sonra şunları ekledi:
Onlar bizi üç beş adamın bir araya gelip hayal peşinden koşması kabilinden kimseler farz ediyorlar. Ve gafletlerinin derecesini bir türlü ölçemiyorlar. İtilaf Devletleri'nin baskısı ve hıyanet şebekelerinin propagandası altında belki de şaşırmış ve bunalmış bulunuyorlar. Şimdilik bunlara "biçareler" demekten başka yapacağımız bir şey yoktur.
Mustafa Kemal, yanındakilerin tek tek ellerini sıkar ve herkes odasına çekilir.
8 Eylül 1919 Pazartesi, Kongre bugün en kritik, en heyecanlı bir güne hazırlanmaktadır. Oturumun 14.30'da açılmasından sonra Mustafa Kemal Paşa Başkanlık makamına geçti ve celseyi açtığını bildirdi. İsmail Hâmi Bey (Danişment), Kongrenin açılışından önce hazırlanarak 25 kişinin imzasıyla sunulan muhtırayı okudu. Pek çok kimse söz istedi. Kimseye söz vermeyen Mustafa Kemal Paşa:
Muhterem arkadaşlarım, kimseye söz vermeden, yüksek heyetinizi haberdar etmek istediğim ehemmiyetli bir mesele vardır. Manda mevzuu hakkındaki muhtıranın müzakeresine geçilmezden önce bu meseleyi arz etmek isterim: Muhtırada söz gelişi Mister Brown'dan söz edilmekte ve elli bin kişilik bir işçi ordusunun getirileceğini söylediği bildirilmektedir. Bu kişinin manda meselesi hakkında temaslar yapmak ve kesin sonuç almak üzere Sivas'a kadar geldiği kesin ve ciddi olarak söylenmekte. Efendiler, Mister Brown: "Ben hiçbir resmi sıfatla görüşmüyorum. Tamamiyla özel olarak görüşüyorum" diyor ve hatta Amerika'nın mandayı kabul edeceğini değil, belki etmeyeceğini söylüyor. Onun için sözleri Amerika adına değil, kendi adınadır. Mandanın ne olduğunu kendisi de bilmiyor. "Manda siz ne derseniz odur" diyor. Bu raporda önemli olarak manda meselesi vardır. Bu konuda görüşmeden önce on dakika ara verelim.
Mustafa Kemal Paşa bu sözleriyle Sivas'ta bulunan Amerikalı gazeteci L.E. Browne hakkında yapılan propagandanın yanlışlığını belirtmiş ve verdiği bu on dakikalık ara ile manda isteyen muhtıra sahiplerine düşünme hakkı vermiş oluyordu...
İlk sözü Kara Vasıf Bey aldı ve mandanın tanımından söz eden uzun bir konuşma yaptı. Bir çok delegenin görüşünü açıklamasından sonra tekrar söz alan Vasıf Bey, işin öneminden dolayı manda meselesinin bir an önce bir karara bağlanması gerektiğini, şartların sonradan tartışılabileceğini belirtti. Halide Edip'in (Adıvar) Mustafa Kemal'e gönderdiği 10 Ağustos 1919 tarihli mektubundan adeta bölümler sundu.
Delegelerden biri:
İstanbul'dan mandayı mı bize hediye getirdiniz? diye bağırdı.
İsmail Hami Bey kürsüye geldi. Mandanın en ateşli taraftarlarındandı. Manda kabul edilmezse herşeyin başında ekonomik yönden iflas edeceğimizi, ekonomik gücümüzün giderlerimize yetmediğini, varlığımızın korunması için mandadan başka çare olmadığını, İstanbul'da İzzet Paşa ile diğer devlet adamlarının aynı fikirde olduklarını açıkladı.
Ya tam bağımsızlık, ya da manda hakkında karar verilmesi konusunu komisyona havale etmek isteyen M. Kemal Paşa'nın görüşü reddedilerek, İsmail Fazıl Paşa'nın önerisi ile kongre genel kurulunda görüşülmesi uygun görüldü.
Manda taraftarı olan Bekir Sami Bey, İsmail Hami Bey ve İsmail Fazıl Paşa manda konusunun oylanarak bir an önce kabul edilmesi için ısrarlarını sürdürdüler.
Mandayı savunanlara kızan Hoca Raif Efendi (Erzurum) söz aldı:
... İstiklâliyet ile manda arasında ne fark vardır? Daha doğrusu manda tabirini kullandığımız zaman artık istiklâliyet tabirini kullanmayacaksak, mandayı kabul etmemeğe burada karar verelim... Hami Bey ve Bekir Sami Bey biraderlerimizin istiklâl aleyhindeki sözlerinden anlıyorum ki, kendileri manda ile istiklâliyeti birbirine karıştırıyorlar. Zannedersem "mandayı kabul edelim, istiklâlden bahsetmeyelim!" demek istiyorlar... Bendeniz fikrimce manda tabirini kullanmakla istiklâli kullanamayacağımızdan her halde bu manda tabirini reddetmeliyiz!
İsmail Fazıl Paşa söz alarak, Raif Hoca'nın iddialarını reddederek, "Böyle anlaşılıyorsa kendimizi vatan haini sayarım" dedi ve manda savunmasını sürdürdü.
Refet Bey, manda tartışmalarının en uzun konuşmasını yaptı. Özetle:
Mandanın bağımsızlığı yok etmeyeceği gerçeği ortada iken, bazı arkadaşlarımız bir takım görüşler ileri sürüyorlar. Onun için her şeyden önce mandanın ne olduğu anlaşılmalıdır. Bununla birlikte daha mandadan söz etmeden önce, düşünceleri gıcıklayan bu muhtırada bu deyimin ne şekilde anlaşılmış olduğunu bilmek gerekir. Fazıl Paşa Hazretleri "bağımsızlığı korumak şartıyla manda" buyuruyorlar. Hami Beyefendi tarafından verilmiş olan rapor iki bölüme ayrılıyor. Bir gerekçe bölümü var, ondan sonra bir de mandanın ne olduğunu anlatan bölüm var. Manda meselesini buradaki görüş açılarından değerlendirebilmek için önce bir noktayı anlamak isterim. Bu rapor metni genel kurulda görüşülmeye sunulmuş mudur, sunulmamış mıdır?
İsmail Fazlı Paşa:
Yanlış anlaşıldığı için biz üçümüz (Fazıl Paşa, Hami Bey ve Bekir Sami Bey) bu raporu geri çekiyoruz. Keenlemyekûn addettik. (hiç vermemiş saydık)
(Bu muhtıra - ya da raporun - müsveddesi ve temize çekilmişi kendilerinden kalmıştır.)
Bu fırsatı yakalayan Mustafa Kemal Paşa, Başkan sıfatıyla:
Muhtıra istirdat olunmuştur (rapor geri alınmıştır) demesine rağmen, Refet Paşa madde lehindeki uzun konuşmasına devam etti.
Atatürk, Nutuk'u hazırlarken, Cumhurbaşkanlığı kitaplığındaki Sivas Kongresi tutanaklarından yararlanmıştır. Bu hazırlık incelemesi sırasında, tutanaklarda geçen bazı cümlelerin altını kırmızı kalemle çizmiştir. Refet Bey'in konuşma metnindeki altı çizili satırlar:
... Bizim Amerika mandasını tercih etmekten maksadımız... Bir de diyelim ki biz haricî ve dahilî bir istiklâli tâm isteriz! Fakat acaba kendi başımıza yapabilecek miyiz, yapamıyacak mıyız? Ondan evvel, acaba bizi kendi başımıza bırakacaklar mı, bırakmayacaklar mı?... Allah muhafaza buyursun, eğer İzmir Yunanistan'dan vapurla asker getireceği hâlde acaba biz Erzurum'dan hangi şömendöferlerle (trenle) nakliyatımızı yapabileceğiz. Binaenaleyh Amerika mandası herşeyden evvel bir kefil ve müzahir bulmak için lazımdır; şimdiye kadar ne çektiysek, hep İngiltere'den çektik. Bu sebeple İngiltere'nin elinde oyuncak olmak için herhâlde onun rakibi olan Amerika'nın mandasına muhtacız... Eğer bu maruzatımla müzakeratı atiye için bir mukaddime yapabildimse müteşekkirim.
Bu konuşma delegeler üzerinde o kadar etkili olmuştu ki, oylamaya geçilmesi durumunda manda kararı çakacağından kaygılanan Mustafa Kemal Paşa:
On dakika istirahat edelim efendim diyerek oturuma ara verdi.
Salondan çıkılınca koridorlarda özel tartışmalar başladı. İsmail Fazıl Paşa ve Bekir Sami Bey, Paşa'nın yanına gittiler. Diğer delegeler küme küme manda meselesi üzerinde tartışmayı sürdürdü. Delegelerin bir kısmı Paşa'nın odasına giderek fikir ve yorumunu soruyorlardı.
Paşa saatine baktı:
Vakit gelmiş, çıngırak çalınsın!..dedi.
Artık manda aleyhinde konuşmanın zamanı gelmişti. İlk sözü Bursa Delegesi Ahmet Nuri Bey aldı ve ateşli bir üslup kullanarak manda aleyhinde konuştu:
Kendimizi bütün bütün aciz ve meskenet içinde kalmış görerek, bizi kurtarın diye şuna buna yalvarmak gibi bir zillete bu millet tahammül edemez. Ya ölürüz ya istiklâl-i tâm sahibi oluruz. diyerek teknik olarak mandayı irdeledi ve manda lehinde söylenen sözleri uzun uzadıya reddetti.
Ahmet Nuri Bey'in bu konuşmasına Hami Bey cevap verdi. Özellikle şu cümleleri dikkat çekiciydi:
...İzzet Paşa'yı ziyaret eden Amerikan Heyeti Anadolu'daki millî teşkilatın Türk Milleti'ni temsil ettiğine inanmaktadır, eğer Erzurum ve Sivas Kongreleri Amerikan mandasını isterse, Amerika'nın da Osmanlı mandasını kabul edeceğini söylemişlerdir. İzzet Paşa ise bu milletin savaş gücünün kalmadığını belirtmiştir...
Tekrar söz alan Vasıf Bey farklı bir şey söylemiyordu. Öz olarak diyordu ki:
Bizi İtilaf devletleri bağımsız bir devlet olarak tanısa bile, biz müzaherete muhtacız. İngiltere'yi kendimize düşman, Amerika'yı ehveni şer sayıyorum. Amerika temsilcisine bir mektup yazarak Amerika'ya gizlice bir heyet gönderebilmek ve görüşmelere girişmek için emrimize bir torpido tahsis edilmesini isteyebiliriz.
Reis Paşa'nın: Vakit çok gecikti. Yarın saat ikide (14.00) toplanılmak üzere celseyi tatil ediyorum sözleriyle manda tartışmaları kongre salonunda sona erdi ama değişik yerlerde bütün gece sürdü.
MANDA İSTEKLERİNE KARŞI BİR TÜRK GENCİNİN HAYKIRIŞI (8-9 Eylül 1919 (gece))
Mustafa Kemal Paşa'nın odası 8/9 Eylül gecesi her zamankinden kalabalıktı. Özellikle Denizli delegeleri olan Necip Ali, Yusuf Beylerle, Şeyh Fevzi Efendi, Hikmet, Osman Nuri, Ahmet Nuri Beyler lise binasında delegelere ayrılan koğuşta kaldıklarından, onların da katılımıyla Paşa'nın odasında toplananların sayısı çoğalmıştı.
Mustafa Kemal Paşa etrafındakiler hitaben:
İstanbul'dakiler ve buradakiler nevmid (ümitsiz) ve hasta insanlardır. Ecnebi işgal etkisi altında cesaret ve ümitlerini kaybetmiş olmanın verdiği teessürle ve marazi (hastalıklı) bir haleti ruhiye içinde hareket ediyorlar. Bunun başka türlü izahı yoktur.
Bir milletin istiklâl hakkını aramasından ve bu yolda gerekiyorsa son damla kanını akıtmasından daha tabiî ne tasavvur edilebilir? Şerefsiz, istiklâlsiz, esir bir millet çocukları olarak yaşamak yerine, efendice ve kahramanca ölmek elbette ki şayanı tercihtir. Bunu anlayamamak ne garip mantıktır? dedi. Delegeler de konuşuyor, manda aleyhinde söz ediyorlardı.
Hikmet ismindeki Askeri Tıbbiye öğrencisi, Sivas Kongresi'nde, öğrenci arkadaşlarının temsilcisi olarak bulunuyordu. Aralarında topladıkları para ile onu Sivas'a göndermişlerdi. Heyecanlı, atak bir gençti.
Gece, Paşa'nın odasında Hikmet Bey de vardı. Gündüz yaşanan tartışmaların etkisiyle olsa gerek titriyordu. Sanki birdenbire ateş ve heyecan kesilmiş olarak, yüksek sesle:
Paşam, delegesi bulunduğum tıbbiyeliler beni buraya istiklâl davamızı başarmak yolundaki mesaiye katılmak üzere gönderdiler. Mandayı kabul edemem. Eğer kabul edecek olanlar varsa, bunlar her kim olursa olsun şiddetle red ve takbih ederiz. Farzı muhal, manda fikrini siz kabul ederseniz sizi de reddeder, Mustafa Kemal'i vatan kurtarıcısı değil, vatan batırıcısı olarak adlandırır ve tel'in ederiz. diye bağırdı.
Bu gencin yürekten kopup gelen bu sözleri karşısında orada bulunanların gözleri yaşarmıştı. Mustafa Kemal Paşa da duygulanmıştı. Heyecanlı bir sesle:
Arkadaşlar gençliğe bakın, Türk millî bünyesindeki asil kanın ifadesine dikkat edin dedi. Sonra Hikmet Bey'e dönerek:
Evlat, müsterih ol. Gençlikle iftihar ediyorum ve gençliğe güveniyorum. Biz, ekaliyette (azınlıkta) kalsak dahi mandayı kabul etmeyeceğiz. Parolamız tektir ve değişmez: Ya istiklâl, ya ölüm.
Tıbbiyeli genç, hemen yerinden fırladı:
Var ol paşam... diyerek Mustafa Kemal'in elini öptü. Mustafa Kemal, kongreye aydın Türk gençliğinin ve tıbbiyenin temsilcisi olarak üniformasıyla katılan bu yiğit delikanlının alnından öptü:
Gençler, vatanın bütün ümit ve istikbali size, genç nesillerin anlayış ve enerjisine bağlanmıştır. dedi.
9 Eylül günkü manda tartışmalarına Rauf Bey damgasını vurdu. Sivas'a gelmeden kesinlikle manda fikrine karşıydı. Sivas'ta ki gelişmeler onu da bir ölçüde etkilemişti. İçinde bulunulan şartlara değindikten sonra manda tartışmasına çözüm getirecek formülü ortaya koydu:
Amerika'da yıllardan beri aleyhimizde yapılmakta olan olumsuz yöndeki propagandaların doğurduğu düşünce akımını düzeltmek için, her şeyden önce Amerikan Kongresi'nden memleketimizi inceleyerek ve gerçeği görecek bir heyet davet edin. Telgraf yazarak heyet davet etmekliğimizi teklif ediyorum. dedi. Kongredeki gergin hava dağılmıştı. Bu görüş, kongre tarafından oy birliğiyle kabul edildi.
Böylece hem manda istekleri gömülüyor, mandanın bir korumacılıktan ibaret olup olmadığı açıklığa kavuşturuluyor, hem de birazcık olsun mandayı savunanlar da tatmin edilmiş oluyordu. Zaman herşeyin ilacıydı. Birliği bozmamak gerekiyordu. Manda sorunu bu vadiye girdikten sonra önemini ve değerini kaybetmiş oluyordu.
Genel Kurulda manda tartışmaları yaşanırken Mustafa Kemal soğukkanlığını hep korumuş ve temkinli davranmıştır. Yeni başlamakta olan millî teşkilâtlanmayı bozarak, birilerini karşısına almak istemedi. Mandayı savunanların mevcut durumun ümitsizliğinden böyle hareket ettiklerini biliyordu ve vatanseverliklerin-den emindi. Sonucun bu şekle bağlanmasıyla manda sorunu sürüncemeye bırakılarak eritilmiş oluyordu. Zaman, gerçekleri bütün manda yanlılarına gösterecekti...
SİVAS KONGRESİ KARARLARI
(Aslından kısaltılmış ve sadeleştirilmiştir)
1. Mondros Ateşkes Antlaşması'nın imzalandığı gün, henüz işgale uğramamış vatan toprakları bir bütündür, birbirinden ayrılamaz. Bu topraklarda yaşayanlar öz kardeştir. (Misak-i Millî )
2. Kuvayı Milliye'yi tek kuvvet tanımak;millî iradeyi egemen kılmak temel ilkedir.
3. Her türle işgal ve girişime karşı, millet birlik olarak elbirliği ile kendisini savunacak ve direnecektir.
4. Hıristiyan azınlıklara siyasi egemenliğimizi, toplumsal dengemizi bozan ayrıcalıkların verilmesi kabul edilmeyecektir.
5. İstanbul Hükümeti, dış bir baskı karşısında memleketimizin herhangi bir parçasını bırakmak zorunda kalırsa, vatanın bağımsızlığını ve bütünlüğünü sağlayacak her türlü önlem ve kararlar alınmıştır. (Geçici bir hükümet kurulması)
6. Vatan toprakları üzerinde tarihi, sosyal, dini haklara ve coğrafi bütünlüğümüze uyulması, buna aykırı davranışlara son verilmesi ve böylece adalet ve hukuka dayalı bir karar alınmasını bekleriz.
7. Devletin bağımsızlık ve bütünlüğü saklı kalmak şartıyla, topraklarımızı ele geçirmek isteği olmayan herhangi bir devletin ekonomik, teknik ve sanayi yardımlarını memnuniyetle karşılarız. Adaletli ve insancıl maddeleri içeren bir barışın da hemen yapılması, insanlığın rahatlığı ve dünyanın esenliği adına en büyük ve millî ülkülerimizdendir.
(Manda ve himaye kabul olunmaz)
8. Millî iradeyi temsil etmek üzere Millî Meclis'in (Osmanlı Mebuslar Meclisi) derhal toplanması ve hükümet kararlarının meclisin denetimine sunulması gerekmektedir.
9. Aynı amaç ile millî vicdandan doğan dernekler 'Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti' adı altında birleştirilmiştir.
10. Kutsal amacı ve genel teşkilatı yönetmek için Kongre tarafından bir Heyet-i Temsiliye seçilmiştir.
SİVAS KONGRESİ SONUÇLARI
• Bütün millî dernekler Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti adı altında birleştirildi.
• Manda düşüncesi reddedilerek millî bağımsızlık benimsendi.
• "Millî irade" ve "millî egemenlik", millî bağımsızlığın gerçekleştirilmesinin temel kavramları oldu.
• Her türlü işgal ve girişime karşı Anadolu'nun el birliğiyle kendisini savunacağı ve direneceği ilan edildi.
• Osmanlı Mebuslar Meclisi'nin açılmasına zemin hazırlandı ve Misak-ı Millî kararlarına öncülük edildi.
• Mustafa Kemal Paşa'nın başkanlığında seçilen onaltı kişiden oluşan Heyet-i Temsiliye siyasi mücadelenin yönetimini üstlendi.
• Sivas Kongresi ve Heyet-i Temsiliye, TBMM'ye ve Cumhuriyet'e geçişin esasını oluşturdu.
• İrade-i Milliye Gazetesi çıkarıldı ve bu gazete Millî Mücadelenin yayın organı oldu.
• Yürekli bir şekilde alınan ve büyük bir azimle uygulanan bu kararlar sonucunda kesin bir zafer elde edildi ve Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşu gerçekleştirildi.
MİLLÎ MÜCADELE'NİN TEK KADIN DERNEĞİ
SİVAS ANADOLU KADINLARI MÜDAFAA-İ VATAN CEMİYETİ
Sivas Kongresi sonrası, Mustafa Kemal'in henüz Sivas'ta bulunduğu bir sırada Sivaslı vatansever kadınlar bir araya gelerek Anadolu Kadınları Müdafaa-i Vatan Cemiyeti adıyla bir dernek kurdular.
28 Kasım günü Nümune Mektebinde yapılan bir toplantıdan sonra, valiliğe resmen başvuruda bulundular ve 9 Aralık 1919 tarihli Valilik yazısıyla kuruluş onayını aldılar.
Anadolu Kadınları Müdafaa-i Vatan Cemiyeti'nin kuruluşu Mustafa Kemal Paşa'ya bildirildiğinde:
Maksat vatanı müdafaadır. Bu teşebbüsün birinciliği şerefini kazandıkları için Sivaslı hanımefendileri tebrik ediyorum diyerek bu girişimden duyduğu mutluluğu dile getirmiştir.
Türk kadınının Millî mücadeleye büyük kararlılıkla katılışını gösteren en önemli olay, merkezi Sivas'ta olmak üzere kurulan bu dernektir.
Anadolu Kadınları Müdafaa-i Vatan Cemiyeti'nin Melek Reşit Hanımın başkanlığı altında 800 üyesi vardı. O günkü illerin idari genişliğini dikkate alırsak, 14 merkezde şubelerinin olması bu kadın derneğinin önemini ortaya koymaktır. Genel merkezi Sivas olan Anadolu Kadınları Müdafaa-i Vatan Cemiyeti'nin şubeleri: Kangal, Viranşehir, Kayseri, Eskişehir, Kastamonu, Erzincan, Amasya, Pınarhisar, Burdur, Konya, Yozgat, Bolu, Aydın, Niğde.
Savaş şartlarında kimsesiz kalmış olan kadın ve çocuklara maddi ve manevi destek veren bu vatansever Sivaslı kadınlar, cephedeki askere kıyafet diktiler. Aralarında para toplayarak maddi desteklerde bulundular. Yabancı devlet başkanları ve eşlerine gönderdikleri yazılarla, işgaller karşısında kadın ve çocukların uğradığı zulümleri protesto ettiler. AyrıcaPadişaha, İstanbul Hükümetine, bazı kuruluşlara, yabancı devlet temsilcilerine, (Ulusal haberlere uygulanan sansüre göz yuman) Osmanlı basın kuruluşlarına protesto telgrafları çektiler.
Bütün faaliyetleri İrade-i Milliye ve Hakimiyeti Milliye gazetelerinde yer alan Anadolu Kadınları Müdafaa-i Vatan Cemiyeti, Milli Mücadele tarihimizde haklı, onurlu ve ayrıcalıklı bir yere sahip olmuştur.
MUSTAFA KEMAL PAŞA'NIN ANKARA'YA UĞURLANMASI (18 Aralık 1919)
17 Aralık günü bir genelge ile Heyet-i Temsiliye'nin İstanbul'a yakın bir yere gideceği bildirildi. Bu yer Ankara'ydı.
Heyet-i Temsiliye Ankara'ya gidecekti ama Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşları yine parasız, otomobilleri benzinsiz, lastiksizdi.
Para sıkıntısı, Mazhar Müfit Kansu'nun kendi adına Osmanlı Bankası'ndan bin lira borç alması ile çözümlendi; Altı teneke benzin ve iki çift iç-dış lastikler Amerikan Okulu Müdiresinden sağlandı. Okul Müdiresi bütün ısrarlara rağmen para kabul etmedi. Bu durum karşısında Mustafa Kemal Paşa, Mazhar Bey'e rica ederek, alınan malzemelerin listesini ve ısrarlara rağmen para alınmadığını gösterir bir belge düzenlenerek, imza ettirilmesini istedi. Mustafa Kemal, Mazhar Bey'e bu parayı birlikte ödemelerini şart koştu.
Yoğun hazırlıklar yapıldı, Doktor Refik Bey, ecza sandıklarını toparlarken; Cevat Abbas Bey'de otomobillerle ilgilendi.
Hareket günü gelir çatar. Sabah sekizde yüzbaşı Bedri Bey'le bankaya giden Mazhar Müfit Bey, 'Bitlis Valii sabıkı' imzasıyla bir senet düzenlettirir. Bedri Bey de 'tüccardan' diye kefil olur. Böylece gidecekleri günün sabahı bin lirayı alırlar. Lise binası önüne geldiklerinde saat dokuza beş on dakika kalmıştır ve hareket etmek üzeredirler. Otomobillere binerler. En önde Hüsrev Bey, Mazhar Müfit Bey, Yüzbaşı Bedri ve Hakkı Behiç Beylerin bulunduğu otomobil, sonra Paşanın ve arkasından Heyet-i Temsiliye'den bazı kişilerin otomobilleri, tam dokuzda, karargah olan Mekteb-i Sultanî'nin önünden hareket edildi.
Tarih 18 Aralık 1919, Perşembe sabahı saat dokuz.
Kongre binasının önünde binlerce halk toplanmıştır. Birçok kişi de at ya da araba ile Millî Mücadele yolcularını birkaç saat takip edip uğurlar. Karlar içinde, Sivaslıların candan sevgi gösterileri arasında üç otomobille yola koyulurlar. Paşa, Sivas halkını sürekli selamlamaktadır.
Hava çok soğuk, yerler karla kaplı, bir taraftan da kar yağmaktadır. Otomobiller üzeri açık olduğundan kar içine dolmaktadır. Köprübaşında diğer kişilerle de vedalaşırlar. Saatte ancak yirmi, yirmi beş kilometre hızla yola devam edebilmektedirler.
Mustafa Kemal Paşa, Sivas il sınırını geçerken Vali Reşit Paşa'nın şahsında Sivaslılara telgrafla veda eder:
Vilayetiniz hududunu geçerken Sivas'ta hakkımızda ibraz buyurmuş olduğunuz mihmannuvazlığa ve kıymettar muavenetlerine bir kere daha arzı minnettarî eylemeği bir vazife addederek cümleten takdîmiihtiramat eyleriz. Mustafa Kemal.
(Vilayetiniz hududunu geçerken Sivas'ta hakkımızda göstermiş olduğunuz misafirperverliğe ve kıymetli yardımlara bir kere daha hep birlikte minnetlerimizi ve saygılarımızı sunarız.)
2 Eylül 1919 günü Sivas'a gelen Mustafa Kemal Paşa, 18 Aralık 1919 günü Ankara'ya gitmek üzere böyle uğurlandı.
Sivaslılar, 108 gün süre ile Millî Mücadeleye merkezlik yapmış olmanın mutluluğunu yaşadı. Yaşamaya devam etmektedir.
SİVAS 108 GÜN MİLLÎ MÜCADELE MERKEZİ OLMUŞTUR (2 Eylül - 18 Aralık 1919)
Mustafa Kemal Paşa ve Heyet-i Temsiliye, 2 Eylül 1919 günü geldikleri Sivas'ta 108 gün kaldıktan sonra, 18 Aralık 1919 günü Ankara'ya hareket etmişlerdir.
Bu 108 gün boyunca Sivas Millî Mücadele merkezi olmuş, Sivaslılar bütün içtenlikleriyle bu kutlu konuklara ev sahipliği yapmış ve önemli bir çok tarihî olay bu süreçte yaşanmıştır.
108 GÜN KRONOLOJİSİ
108 GÜN ÖNCESİ ÖNEMLİ GELİŞMELERİN KRONOLOJİSİ
-Mayıs 1919 öncesi - Vilayet-i Şarkiyye Müdafaa-i Hukuk-u Millîye Cemiyeti Sivas Şubesi'nin kurulması.
-17 Mayıs 1919 - Sivas'ta İzmir'in işgalini protesto Mitingi (1.)(Şehir Meydanında)
-22 Mayıs 1919 - Sivas'ta İzmir'in işgalini protesto Mitingi (2.) (Şehir Meydanında)
-4 Haziran 1919 - Sivas'ta İzmir'in işgalini protesto Mitingi (3.) (Ulu Cami Çevresi)
-11 Haziran 1919 - Reşit Paşa'nın Sivas Valiliği Görevine Başlaması.
-27 Haziran 1919 - Mustafa Kemal Paşa'nın Erzurum'a giderken Sivas'a uğraması.
108 GÜN KRONOLOJİSİ
-2 Eylül 1919 - Mustafa Kemal Paşa ve Heyet-i Temsiliye'nin Sivas'a gelmesi.
-3 Eylül 1919 - Mazhar Müfit Kansu'nun Sivas halkının nabzını tutması.
-4 Eylül 1919 - Sivas Kongresi'nin açılması.
Başkanlık divanının seçimi.
Kongre delegelerinin tek tek yemin etmesi.
Çeşitli komisyonların kurulması
Sivaslıların Kongreye dinleyici olarak katılım başvurularının görüşülmesi.
-5 Eylül 1919 - Padişahın Kurban Bayramını kutlama telgrafı metninin görüşülmesi
-6 Eylül 1919 - Kurban Bayramı - Kongre bugün tatil edildi.
-7 Eylül 1919 - Kongreye gelen telgraflar ve verilecek cevaplar görüşüldü.
Erzurum Kongresi kararları üzerinde görüşmeler.
Refet Bey'in (Bele) Sivas'a gelişi ve Kongreye 'Heyet-i Temsiliye'den Refet Bey' şeklinde tanıtılması
-8 Eylül 1919 - Manda Muhtırası görüşmelerinin başlaması, manda lehinde konuşmalar.
-8/9 Eylül 1919 - Askeri Tıbbiye Temsilcisi Hikmet ile Mustafa Kemal arasındaki Manda üzerine konuşma
-9 Eylül 1919 - Manda aleyhinde Konuşmalar ve Manda tartışmalarının sonu.
-9/10 Eylül 1919 - Kongre kararı ile Ali Fuat Paşa'nın Batı Cephesi Kuvayı Milliye Genel Komutanlığına atanması.
-10 Eylül 1919 - ABD Kongresi'ne gönderilecek mektup ve kongre sonuç bildirisi ile ilgili görüşmeler.
-11 Eylül 1919 - Heyet-i Temsiliye'ye yeni altı üyenin seçimi (9+1+6) ve masraflarının karşılanması üzerine görüşme.
İrade-i Milliye gazetesinin çıkarılması kararına varılması.
12 Eylül günü Ulu Cami'de halka seslenecek isimlerin belirlenmesi.
11 Eylül akşamı vali ve Kolordu Komutanının teşekkür için davet edilmesi ve diğer davetlilerin akşam yapılacak olan umumi görüşme için çağırılmasına karar verilmesi.
-12 Eylül 1919 - Cuma Namazı ardından Ulu Cami'de toplanan Sivas halkına kongrece belirlenmiş isimlerin konuşma yapmaları.
-14 Eylül 1919 - İrade-i Milliye Gazetesi'nin ilk sayısının yayımlanması. -20 Eylül 1919 - Mustafa Kemal Paşa- ABD'li Gen. Harbord Görüşmesi -19 Ekim 1919 - Şeyh Recep Olayı -20-22 Ekim 1919 - Amasya Görüşmeleri (Heyet-i Temsiliye- İst. Hük. Tem.) -16-29 Kasım 1919 - Sivas'ta Komutanlar toplantısı (Kolordu Komutanları) -Eylül - Kasım 1919 - Mustafa Kemal Paşa - Fatma Seher (Kara Fatma) görüşmesi -8 Aralık 1919 - Sivas'ta Mustafa Kemal Paşa ve Fransız Subayı Picot Görüşmesi -9 Aralık 1919 - AKMVC'nin kuruluş başvurusunun Sivas Valiliği tarafından onaylanması. -18 Aralık 1919 - Mustafa Kemal Paşa ve Heyet-i Temsiliye'nin Sivas'tan Ankara'ya gitmek üzere ayrılması. Sivas halkı tarafından coşkulu bir şekilde uğurlanması.
Birinci Dünya Savaşı'nın sonunda Osmanlı Devleti ve dahil olduğu grup (İttifak Devletleri) harpten yenik çıkmış, 30 Ekim 1918'de İtilaf Devletleri ile imzalanan Mondros Mütarekesi ile Osmanlı Devletinin eli kolu bağlanmıştı.
Yorgun ve fakir düşen milleti ve memleketi savaşa sokanlardan Sultan Vahdettin, saltanat ve hilafet makamını korumak peşindeyken hayatlarından endişeli olanlar memleketten kaçıyorlardı.
Ordunun elinden cephanesinin büyük kısmı alınmış, ismi var cismi yok hale getirilmişti. Mütarekenin 7. maddesi bahane edilerek ülkenin çeşitli bölgeleri işgal ediliyordu. İtalyan, Fransız ve İngilizlerden oluşan İtilaf Orduları Donanması İstanbul'a doğru ilerlemekteydi. Antalya bölgesi İtalyanlara, İzmir, Aydın, Manisa bölgesi Yunanlılara, Adana, Hatay, Mersin bölgelerini Fransızlara, Antep, Urfa, Maraş, Mardin ve Musul bölgelerini İngilizlere, bağımsız bir Ermeni devleti kurulması içinde Sarıkamış, Ardahan, Kars ve Ağrı bölgesinin Ermenilere bırakılması ve Boğazlarında ortak yönetilmesi için İtilaf Devletleri aralarında anlaşmışlardı.
Ordu ve millet, Padişahın ve Hilafetin ihanetinden haberdar olmadığı gibi o makamlarda bulunanlara karşı asırların kökleştirdiği dini ve manevi bağlarla bağlı sessiz ve sadıktı. Çok önemli bir nokta ise, İtalya, İngiltere ve Fransa gibi devletlerden biri ile dahi başa çıkılamayacağı korkusu bütün kafalara yerleşmişti.
Rum Çetelerinin Karadeniz (Samsun) yöresinde asayişsizliği arttırması üzerine o bölge asayişini düzeltecek bir komutana ihtiyaç vardı. Bu ise Gazi Mustafa Kemal Paşadan başkası olamazdı. Memleketin düştüğü durumdan çok rahatsız olan Anadolu'ya bir an önce açılmak için fırsat ve çareler arayan Gazi için bu bulunmaz bir imkandı. Bunun üzerine Gazi Mustafa Kemal Paşa 30 Nisan 1919'da 9.Ordu Kıta Müfettişliği'ne atandı. Kurmay Heyetini de beraberine alan Mustafa Kemal Paşa Bandırma Vapuru ile yola çıktı. 19 Mayıs 1919 günü Samsun'a vardı. Gerekli temasları yaparak, biri İstanbul'da biride Erzurum'da bulunan Kazım Karabekir Paşaya olmak üzere iki telgraf çekilmiş ve hükümete gönderdiği telgrafta Samsun'da İngiliz askerlerini gördüğünü, bir miktar askerinde Sivas'a gönderileceğini duyduğunu böyle olursa asayişin çok bozulacağını yazmıştı.
25 Mayıs 1919'da Samsun'dan ayrıldı. Önce Kavak, ardından da Havza'ya geldi. Havza onun ilk halkla doğrudan teması olduğu yerdir. 12 Hazirana kadar Havza'da kaldı. Aynı gün akşam Amasya'ya vardı. Amasya'da 21 Haziran gecesi 9.Ordu Müfettişi Mustafa Kemal Paşa, 3.Kolordu Komutanı Refet Paşa, 20.Kolordu Komutanı Ali Fuat Paşa, Bahriye Eski Nazırı Rauf Bey toplanarak direniş esasları ilk defa Amasya'da yazılı prensipler haline getirildi. Bu prensipler belgesini (Amasya Mukarreratı) ya da (Amasya Tamimi) denilir. Altı maddelik bu beyannamenin özünü iki cümlede toplamak mümkündür.
a) Milletin istiklalini, gene milletin azim ve kararı kurtaracaktır.
b) Gereksinim duyulan milli bir heyetin oluşturulması için Anadolu'nun en güvenilir yeri görülen Sivas'ta bir milli kongrenin tez elden toplanması kararlaştırılmıştır.
Bu kararlar alınırken İstanbul'da, Gazi Mustafa Kemal Paşa hakkında kararını vermişti. Dahiliye Nazırı (İçişleri Bakanı) Ali Kemal 25 Haziran 1919'da bütün vilayetlere Mustafa Kemal'in görevden alındığını, kendisinin hiçbir resmi sıfatının kalmadığını, yakalanıp gönderilmesi emrini göndermiş. Mustafa Kemal ve arkadaşları bu karardan habersiz 26 Haziran 1919 Amasya'dan Sivas'a hareket ederler. Fakat kuşkulu ve dikkatlidirler. Padişahın Elazığ Valiliğine özel görevlerle gönderdiği Ali Galip adlı kişi Sivas Valisi Reşit Paşa ile görüşerek Mustafa Kemal'i tutuklatmak ister. Fakat yurtsever vali buna yanaşmaz. Hatta gidip karşılar. Sivas'a girişini Gazi Mustafa Kemal Paşa şöyle anlatır. 'Sivas şehrine vardığımızda caddenin iki yanı büyük bir kalabalıkla dolmuş, askeri birlikler tören duruşu almış bulunuyordu, otomobilden indik, yürüyerek askeri ve sivil halkı selamladım. Bu görünüş Sivas'ın saygıdeğer halkını ve Sivas'ta bulunan yiğit subay ve erlerimizin bana nedenli bağlı olduğunu ve sevgi beslediğini belirten canlı bir tanık idi.'
Ertesi gün Gazi Mustafa Paşa ve arkadaşları Sivas'a bir toplantı yapmış, yurdun durumu görüşülmüş ve Sivas'ta bir kongre yapılmasına karar verilmiştir.
Mustafa Kemal 28 Haziran 1919'da Sivas'tan Erzurum'a hareket etti. Sıkıntılarla geçen bir haftalık yolculuktan sonra 3 Temmuz 1919 günü Erzurum'a ulaştı. Coşku ile karşılandı. Fakat gelişen şartlar sonunda Erzurum'da ordudan istifa etmek zorunda kaldı. 9 Temmuz 1919 Onun sivil hayattaki ilk günüdür. Ne üzerine giyeceği sivil bir elbisesi ne de parası vardı. Başına koyacağı fesi Mazhar Müfik Kansu, ceket ve pantolonu da Erzurum Valisi Münir Beyler vermişlerdi. 10 Temmuz'da (Vilayet-i Şarkiye Müdafa-i Hukuk Cemiyeti) reisliğine seçildi. Fakat zor günler geçiriyordu desteğe ihtiyaç vardı. Erzurum'daki 15. Kolordu Komutanı Kazım Karabekir Paşa:
-Emrinizdeyim Paşam! Ben, subaylarım, erlerim, kolordum hepimiz emrinizdeyiz, diyerek desteğini bildirdiği an Gazi rahatladı. Bu cesur davranış Milli Mücadelede kader tayin edici anlardan biridir.
23 Temmuz 1919'da Erzurum'da toplanan kongre 7 Ağustos 1919'da sona erdi. (Yurdun bir bütün olduğu ve parçalanamayacağı, işgallere karşı Milletin kendi kendini savunacağı, gerekirse geçici bir hükümet kurulacağı, her işte Milletin iradesinin geçerli olacağı, Manda ve Himayenin kabul edilemeyeceği, Mebuslar Meclisinin hemen toplanılması gerektiği) bir beyanname kararlar ve prensipler olarak ilan edildi.
Bu kararları uygulamakla görevli bir Heyet-i Temsiliye seçildi. 9 kişilik bu heyetin başına getirilen Mustafa Kemal, Erzurum Kongresinin dağılmasından sonra bölgede bir müddet daha kalarak Heyet-i Temsiliye Başkanı sıfatı ile Şark Vilayetlerindeki cemiyetin teşkilatını yaymak için gerekli çalışmaları yaptı.
Mustafa Kemal Paşa, Sivas Kongresi'ne katılmak üzere 29 Ağustos 1919'da Erzurum'dan ayrıldı. Amasya Tamiminde belirtildiği üzere Anadolu'nun her yönden en güvenli yeri olan Sivas'a doğru yola çıktı. 2 Eylül 1919 sabahı şafakla uyanan Sivas, büyük bir sevinç içinde tarihinin en mutlu günlerinden birini yaşıyordu; şehirde mutlu bir kaynaşma, yüzlerde mutlu bir sevincin ışıkları görülmekteydi. Sabahın erken saatlerinde Erzurum yoluna şu anda (Paşa pınarı) olarak adlandırılan çeşme çevresine dökülen halkı zamanın valisi Reşit Paşa şöyle anlatır: '2 Eylül 1919 günü Sivas'ta ne kadar at ve araba varsa halkı Erzincan yolu istikametine doğru götürdü. At bulamayan araba tedarik edemeyenlerde yaya olarak o istikamete dökülürken, ben hükümet konağından ayrılmadım. Halkın bu sevinç içinde akışını penceremde uzun uzun seyre daldım, fakat gözlerim dolu dolu kalbim heyecan içinde çarpıyordu.
Gazinin arabasındaki Mazhar Müfit'de o günü şöyle anlatıyordu:
'Hepimiz sağ ve salim olarak 02 Eylül 1919 akşamı grupla beraber Sivas'a ulaştık. Sivas'a 5 km. mesafede çadırlar kurulmuş ve hemen hemen bütün Sivas halkı Mustafa Kemal Paşayı karşılamaya çıkmıştı. Milli İştiyakın bütün coşkunluğu ile Mustafa Kemal Paşayı bekliyordu, arabalarımız kalabalığın bulunduğu sahaya girince halk birden bire Mustafa Kemal Paşanın otomobilinin etrafını sardı, halk neşe içinde bağırıyordu: 'Hoş geldiniz sefa geldiniz' diyerek, birbirleriyle yarışır gibi Paşanın otomobiline koşuyor elini öpüyor ve sıkıyordu.'
Hatıraların bir başka bölümünde 'Görüyorsunuz ki, Sivas halkı bazı istisnalar dışında Mustafa Kemal Paşanın emrindedir, Milli Mücadelenin azmindedir. Sivas yaylasının öz evlatları istisnasız Milli İradenin akışı istikametinde his ve fikirlerini belirtmiş bulunuyorlar.' Demektedir.
Mekteb-i Sultani'de (Bu gün ki Atatürk ve Etnografya Kongre Müzesi geçmişse Sivas Lisesi) ilk geceyi geçiren misafirler ertesi gün şehri dolaşmaya çıktılar.
4 Eylül 1919 Perşembe günü saat 14.00'de açılacak olan büyük Sivas Kongresi dolayısıyla Mekteb-i Sultani önü mahşer halinde idi, Mustafa Kemal Paşayı coşkun tezahüratlarla karşılayan ve bağrına basan Sivas halkı Kongre Binasına giden bütün yolları tutmuştu; çarşıda dükkanını kapayan, daireden ayrılan, işini gücünü bırakan herkes sel halinde bu mahşere katılıyordu. Kongre Delegeleri birer birer gelerek binaya giriyorlardı, Kongrenin açılması için tayin edilen açılış saatine 5 dakika kala Mustafa Kemal Paşa Kongre mahallini şereflendirdi, doğruca başkanlık kürsüsüne çıktı ve Geçici Başkanmışcasına Kongreyi açtı. Sonra gündeme geçildi, gündemde şu maddeler vardı.
1- Başkanlık divanı seçimi,
2- Erzurum Kongresi tüzük ve beyannamesinin Sivas Kongresi'nde değiştirilerek kabulünün teklifi ve görüşme açılması,
3- Kongre delegelerinden 25'inin hazırladığı muhtıranın görüşülüp tartışılması,
4- Üyelerin teklif ve temennileri.
Gündemin ilk maddesi görüşüldü ve Mustafa Kemal Paşa 3 aleyhte oyla başkanlığa seçildi. 2. başkanlığa İsmail Fazıl Paşa ile Rauf Bey getirildiler. İstanbul delegesi İsmail Hami Bey ile Afyonkarahisar delegesi Mehmet Şükrü Bey divan katipliklerine seçildiler.
Sivas Kongresi Delegeleri Ve Heyet-i Temsiliye Üyelerinin Listesi
Kongre toplantı sonunda çeşitli isimlerdeki Cemiyetlerin Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti adıyla birleştirilmesini bir bildiri ile millete açıkladı. Aynı gün Sivas Valiliğine de durum bildirilerek Cemiyetin genel Merkezinin şimdilik Sivas'ta bulunacağı ve kongrenin 12 Eylül 1919'da yapacağı açıkoturumdan sonra dağılacağı duyuruldu.
Kongre Heyet-i Temsiliye'sine altı yeni üye daha seçildi. Kongre 11 Eylül 1919'da Damat Ferit Paşa Hükümetine duyduğu güvensizliği Padişaha bildirmek ve milli amaçlara hizmet edecek bir hükümet kurulmadıkça İstanbul ile her türlü ilişkilerini kesmek kararı almıştır. Bunun Padişaha duyurulması amacıyla kongre heyetinin tanıdığı süreler tamamlanıp müracaatlar cevapsız kalınca; 12 Eylül sabahından itibaren İstanbul ile bütün haberleşmenin kesilerek Heyet-i Temsiliye ile muhaberede bulunulması kararı alınmış ve durum bütün merkezlere duyurulmuştur.
'Bütün milletçe bilinmekte olan iç ve dış tehlikelerin yarattığı milli uyanıştan doğan kongremiz aşağıdaki kararları almıştır:
1- Osmanlı Devleti ile İtilaf Devletleri arasında yapılan müzakerenin imzalandığı 30 Ekim 1918 tarihindeki sınırlarımız içinde kalan ve her noktası ezici İslam çoğunluğu ile meskun bulunan Osmanlı ülkesinin bölgeleri, birbirinden ve Osmanlı toplumundan ayrılması olanak dışı olan ve hiçbir nedenle bölünmez bir bütün oluşturur.
Bu ülkede yaşayan tüm İslam unsurları birbirine karşı saygı ve fedakarlık duyguları besleyen soy ve toplum hakları ile çevre koşullarını anlayışla karşılayan öz kardeştirler.
2- Osmanlı toplumunun bütünlüğü milli bağımsızlığımızın sağlanması yüce Hilafet ve Saltanat makamının dokunulmazlığı için Kuva-i Milliyeyi etmen ve milli iradeyi egemen kılmak kesin ve temel ilkedir.
3- Osmanlı ülkesinin herhangi bir bölümüne yönelecek el atma ve işgale, özellikle yurdumuzda bağımsız birer Rumluk ve Ermenilik kurulması amacını güden davranışlara karşı Aydın, Manisa ve Balıkesir cephelerindeki milli savaşlarda olduğu gibi hep birlikte savunma ve direnme ilkesi meşru kabul edilmiştir.
4- Öteden beri aynı vatan içinde birlikte yaşadığımız bütün Müslüman olmayan azınlıkların her türlü hak ve eşitlikleri korunmuş olduğundan, bunlara siyasi egemenlik ve toplum dengemizi bozacak ayrıcalıklar verilesi kabul edilmeyecektir.
5- Osmanlı Hükümeti, bir dış baskı karşısında ülkemizin herhangi bir kesimini terk ve ihmal etmek zorunluluğunda kaldığı taktirde, hilafet ve saltanat makamı ile vatan ve milletin dokunulmazlığı ve bütünlüğünü garanti eden her türlü tedbir ve kararlar alınmıştır.
6- İhtilaf Devletlerince müzakerenin imzalandığı 30 Ekim 1918 tarihindeki sınırlarımız içinde kalıp büyük bir İslam çoğunluğu meskun olan, kültür ve uygarlık üstünlüğüyle Müslümanlara ait bulunan ülke bütünlüğümüz bölünmesi düşüncesinden tamamen vazgeçilerek bu topraklar üzerindeki tarihi, ırki, dini ve coğrafi haklarımıza saygı gösterilmesine ve bunlara aykırı girişimlerin geçersiz hale getirilmesi, böylece hak ve adalete dayanan bir karar almasını bekleriz.
7- Ulusumuzun insancıl ve çağdaş amaçların yüceliğine inanır; teknik, ekonomik ve endüstriyel durum ve ihtiyaçlarımızı da takdir eder. Bu nedenle devlet ve ulusumuzun iç ve dış bağımsızlığı ve yurdumuzun bütünlüğü korunmak koşulu ile altıncı maddede açıklanan sınırlar içinde, ulusçuluk ilkelerine saygılı ve ülkemize karşı yayılma emeli beslemeyen herhangi devletin teknik, ekonomik ve endüstriyel yardımını memnunlukla karşılarız. Bu insancıl ve haklı koşulları taşıyan bir barışın da en kısa zamanda gerçekleşmesi dünya ve insanlığın huzuru adına, en başta gelen milli emelimizdir.
8- Milletlerin kendi alın yazılarını kendilerinin yazdığı bu tarihi çağda, merkezi hükümetlerimizin de ulusal güce bağlı olması zorunludur. Çünkü, ulusal güce dayanmayan bir hükümetin indi ve kişisel kararlarına milletçe itaat edilemeyeceğinden başka. Kararların dışta da geçerli olmadığı ve şimdiye kadar görülen eylem ve sonuçları ile kanıtlanmıştır. Bu nedenle milletin içinde bulunduğu kaygı ve sıkıntılarından kurtulmak çarelerine başvurmasına gerek kalmadan, merkezi hükümetin milli meclisi hemen ve hiç zaman yitirmeden toplanması, böylece vatan ve milletin yazgısı hakkında alacağı bütün kararları Milli Meclisin denetimine sunması.
9- Yurdumuzun ve milletimizin karşılaştığı zulüm ve elemelere tamamen ve aynı ülkü ve amaçla milli vicdandan doğan vatani ve milli derneklerin birleşmesinden oluşan genel kitleye bu kez 'Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti' adı verilmiştir. Bu cemiyet her türlü particilik akımlarından bütünü ile arınmış ve aklanmıştır. Bütün Müslüman vatandaşlarımız bu cemiyetin tabii üyelerindendir.
10- Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyetinin, 04 Eylül 1919 tarihinde Sivas şehrinde toplanan Genel Kongresi tarafından kutsal amaçları izlemek ve bütün örgütü yönetmek için bir 'Temsil Heyeti' seçilmiş ve köylerden il merkezlerine kadar bütün ulusal örgüt birleştirilmiş ve güçlendirilmiştir.
12 Eylül 1919 Cuma günü bütün Sivas halkı Kongre Salonuna davet edilerek bir açık oturum yapıldı. Bu açık oturum büyük tezahürata vesile oldu. Mustafa Kemal Paşa ve Heyet-i Temsiliye üyeleri halk tarafından tebrik edildi. Böylece Sivas Heyet-i Temsiliyesi de denilen Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Heyet-i Temsiliyesi 16 kişi olarak aşağıdaki kimselerden teşekkül etti.
Erzurum Kongresinde Seçilmiş Olanlar
1- Mustafa Kemal Paşa (3. Ordu Komutanı iken askerlikten ayrıldı.)
2- Hüseyin Rauf Bey (Bahriye Eski Nazırı ve askerlikten ayrılma.)
3- Hoca Raif Efendi (Erzurum Eski Mebusu)
4- İzzet Efendi (Eski Kaymakam-Mebus)
5- Servet Bey (Trabzon Eski Mebusu)
6- Sadullah Efendi (Bitlis Eski Mebusu)
7- Hacı Fevzi Efendi (Erzincan Nakş-i bendi Şeyhi)
8- Bekir Sami Bey (Beyrut Eski Valisi)
9- Hacı Musa Efendi (Mutki'de Aşiret Reisi)
Heyet-i Temsileyece Seçilmiş Olanlar
1- Mustafa Kemal Paşa (3. Ordu Komutanı iken askerlikten ayrıldı.)
2- Hüseyin Rauf Bey (Bahriye Eski Nazırı ve askerlikten ayrılma.)
3- Hoca Raif Efendi (Erzurum Eski Mebusu)
4- İzzet Efendi (Eski Kaymakam-Mebus)
5- Servet Bey (Trabzon Eski Mebusu)
6- Sadullah Efendi (Bitlis Eski Mebusu)
7- Hacı Fevzi Efendi (Erzincan Nakş-i bendi Şeyhi)
8- Bekir Sami Bey (Beyrut Eski Valisi)
9- Hacı Musa Efendi (Mutki'de Aşiret Reisi)
10- Refet Bey (3. Kolordu Komutanı iken askerlikten ayrılma)
Sivas Kongresinde Seçilenler
11- Kara Vasıf Bey (Gaziantep Delegesi, Kurmay Albaylıktan emekli)
12- Mazhar Müfit Bey (Hakki Delegesi-Eski Mutasarrıf)
13- Ömer Mümtaz Bey (Adana Eski Mebusu)
14- Hüsrev Sami Bey (Eskişehir Delegesi-Askerlikten ayrılma)
15- Hakkı Behiç Bey (Denizli Delegesi-Eski Mutasarrıf)
16- Ratıp Zade Mustafa Bey (Niğde Delegesi)
Mustafa Kemal Paşa bir dilekçe ile Sivas Valiliğine başvurarak Anadolu Rumeli Müdafaa-i Hukuk Heyet-i Temsiliyesinin kurulduğunu bildirdi. 12 Eylül 1919 Cuma günü sabaha karşı saat 05.00'te 'Umumi Kongre' imzası ile Kolordu Komutanlarına tebligatta bulunuldu ve padişahla doğrudan doğruya haberleşme imkanı arama çabalarına girişildi. Bütün Valiler ve Kumandanlara İstanbul'la haberleşmelerinin kesildiği bildirildi. Yabancı Devlet Elçilerine de Heyet-i Temsiliye adına bir muhtıra gönderildi.
Mustafa Kemal Paşa Sivas Kongresi'nin seçtiği Heyet-i Temsiliyeyi bütün Anadolu için hükümet mercii durumuna soktu, sert kararlar aldı. Bu arada Sivas'ta alınan kararları duyuracak ' İrade-i Milliye' gazetesi ilk baskısını 14 Eylül 1919 günü yaptı. Gazete Sivas'ta 3 sene müddetle basılmıştır.
Artık ok yaydan çıkmıştır, Sivas PTT Merkezine yerleşen Gazi Mustafa Kemal Paşa her tarafa direktifler vermekte ve Padişah Hükümeti ile şiddetli bir çatışmaya girişmektedir.
Bu çalışmaların neticesi olarak Ankara Valisi Muhittin Paşa tevkif edilerek İstanbul'a gönderilmiş, Elazığ Valisi, Malatya ve devrin mutasarrıfları kaçmaya mecbur bırakılmış, Trabzon Valisi Galip Bey Erzurum'a gönderilmiştir. Albay Refet Bey'in Sivas'tan Konya üzerine gönderilmesi ile Konya Valisi Cemal Bey İstanbul'a kaçmış, bu arada Mustafa Kemal Paşa Güney Anadolu'nun savunulmasına ve teşkilatlanmasına da el atmış, bütün bu olaylardan sonra İstanbul'daki Damat Ferit Paşa Hükümeti istifa etmiş, yeni kabine kurulması Ali Rıza Paşaya verilmiş yeni hükümetle anlaşmak üzere Bahriye Nazırı Salih Paşayı Amasya'ya göndermiştir. Heyet-i Temsiliye adına da Mustafa Kemal Paşa 18 Ekim 1919'da Amasya'ya gitmiş üç gün süren toplantı sonunda (20-22 Ekim 1919) Amasya'da anlaşma imzalanmış böylece Sivas kendiliğinden Milli Mücadele çabalarının merkez şehri, Heyet-i Temsiliye de haberleşmelerin mercii olmuş, Mustafa Kemal Paşa milli birliğin ve milli mücadelenin tek yöneticisi durumuna girmiştir. Memlekette yer yer milletvekilleri seçiliyordu. Mustafa Kemal Paşada Erzurum Milletvekili seçilmişti. 16 Kasım 1919'da Sivas'ta Komutanlar, Heyet-i Temsiliye Üyeleri ve bulunmaları faydalı kabul edilen kimseler Mustafa Kemal Paşanın Başkanlığında toplanarak halkın yurt savunması için nasıl silahlandırılıp örgütleneceği tespit edildi. İlgililere bilgiler verildi. Bunlardan sonra Heyet-i Temsiliye Sivas'tan ayrılmaya karar verdi. Bunun sebepleri vardı. Sivas İstanbul arası uzaktı, İstanbul'dan yazılan uzun telgrafları önce Ankara alıyor, özetleyerek Sivas'a gönderiyordu. Araya aracı sokmadan İstanbul ve Batı Anadolu ile haberleşmek imkanı yoktu. Heyet-i Temsiliyenin elinde uzun yollara dayanabilecek ancak üç otomobil vardı, benzin yok denecek kadar kıttı, Demiryolu Sivas'a kadar gelmiyordu ve o yol kış çok şiddetli idi. Bu durumda Heyet-i Temsiliyenin Sivas'tan ayrılması artık bir zaruret olmuştu. Sivas aylardan beri kendisine heyecan yaşatan bir ekipten ayrılmanın kederi ile çok üzgündü, bunu (İrade-i Milliye) gazetesinin imtiyaz sahibi Selahattin Ulusalerk şöyle anlatmaktadır:
'1919 yılı Aralık sonlarının karlı, soğuk günleri Mustafa Kemal Paşa Sivas'tan Ankara'ya gidiyordu. Bütün Sivas adeta yas içinde, o büyük kahramanı kolları arasından bırakmak istemiyordu.
Geçici olarak Ankara'ya gittiklerini, Ankara'nın İstanbul'a ve İzmir Cephesine yakınlığından Milli Mücadele için faydalanmak zarureti olduğunu söylüyorlar, iç ve dış düşmanların kökünü kazıdıktan sonra, yine Sivas'a döneceklerini vaadediyorlar, bu söz ayrılık acısına bir teselli tesiri yapıyordu.
Gidecekleri haberi katileşti, günü belli oldu. Herkes uğurlama hazırlıkları yapıyor, vasıta tedarik ediliyordu. Sivas'a üç saat mesafedeki bir yere gidilecek, oradan uğurlar olsun denilecekti; Sivas Kongresi öncesi ve sonrası Mustafa Kemal ve arkadaşlarına çok kolaylıklar gösteren Sivas Valisi Reşit Paşa anılarında şöyle diyordu.
'Mustafa Kemal Paşa ve Temsiliye ile İstanbul arasında cereyan eden görüşmeler sonucunda Meclis-i Mebusan'ın İstanbul'da toplanması Heyet-i Temsiliyenin ise Anadolu'da kalması kararlaştırıldı. Bir müddet sonra da Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşları Sivas'a oranla daha merkezi olan ve İstanbul'a daha yakın bulunan Ankara'ya hareket ettiler. İl Sınırından geçerken beni de şu telgrafla ödüllendirdiler.
Vilayetiniz sınırını geçerken Sivas'ta bizlere gösterdiğiniz konukseverliğe ve değerli yardımlarınıza bir kere daha teşekkür etmeyi bir görev sayar cümleten hürmetlerimizi sunarız.'
Böylece yeni Türkiye'nin kuruluşu ve kuruluşu için teşkilatını Sivas'ta kuran ve olgunlaştıran Mustafa Kemal Paşa 02 Eylül 1919'da geldiği Sivas'tan, 18 Aralık 1919 tarihinde ayrılıyordu. Sivas'ın Kurtuluş Savaşında çok önemli bir yeri olmuş, doğudan başlayan Sivas ve Ankara'da gelişen İzmir'de zaferle sonuçlanan Milli Mücadelenin doğudan batıya kadar gelişen bir halkasını teşkil etmiştir.
Sivas Kongresi Erzurum Kongresi kararlarının ve genel olarak milli hakimiyete dayanan kayıtsız ve şartsız yeni bir Türk Devleti kurma kararının vatan sathına yayılmasıdır. Bu kongre sonunda Milli Mücadele daha fazla filizlenmiş ve güçlenmiş milli dikkat İstanbul'dan çok Sivas'a yönelmiş, dünya Sivas'la temas zaruretini duymuş, İstanbul Hükümete Anadolu'dan gelen milli sesi tanımak mecburiyetinde kalmıştır. Bu nitelikleri ile Sivas Kongresi büyük Atatürk'ünde ifade buyurdukları gibi Cumhuriyetin temelini teşkil eder. Bu temelde Sivaslılarında şeref payı büyüktür. Bu özelliği ile Sivas Türkiye Cumhuriyeti tarihine bir 4 Eylül Kenti olarak geçmiştir. Bu özelliği ile anılmalıdır.
HÜKÜMET KONAĞI
Hükümet Konağı kentin o zamanki Valisi Halil Rıfat Paşa tarafından, 1884 yılında yaptırılmıştır. Binanın ilk iki katı kesme taş, üçüncü katı ise 1913 yılında ahşap olarak inşa edilmiştir. Geçirdiği bir yangın sonucunda üçüncü katı tümüyle yanmış, birinci ve İkinci katın yalnızca duvarları kalmıştı. 2005 yılı sonunda yeniden eski görünümüne ve işlevine kavuşmuştur.
SİVAS ATATÜRK KONGRE VE ETNOGRAFYA MÜZESİ
Mülki İdadi olarak 1892 yılında hizmete giren ve 1911 yılında Vilayet-i Sultani olan bu bina milli tarihimizde müstesna bir yere sahiptir. Mustafa Kemal Atatürk'ün daveti ve düzenlemesiyle yapılan ve ilk milli kongre olma özelliğine sahip Sivas Kongresi 4-11 Eylül 1919 tarihlerinde burada toplanmıştır. Diğer taraftan 2 Eylül -18 Aralık 1919 tarihleri arasında (108 gün) fiilen ülkenin başkenti olarak İstiklâl Harbi'nin idare edildiği ilk milli mücadele karargâhı olma özelliğine sahiptir. 1924 yılında "Sivas Lisesi" hizmet binası olmuş ve 1981 yılına kadar lise olarak kullanılmıştır. 1983 yılında müze olarak son şeklini almıştır. Üç katlı binanın birinci katında etnografik eserler teşhir edilirken ikinci katında ise Atatürk – Sivas Kongresi ve Milli Mücadele ile ilgili bilgi ve belgelerin teşhiri yapılmaktadır.
SİVAS KALESİ
Sivas kent merkezinin gelişiminde önemli bir yer tutan kalenin (Topraktepe), Arkeolog Prof. Dr. Tahsin Özgüç tarafından 1946 yılında yapılan kazılar neticesinde MÖ II. bin başlarından itibaren iskân edildiği ispat edilmiştir. Selçuklu Sultanı Alaattin Keykubat, yaklaşan Moğol tehlikesine karşı Sivas surlarını tamir ettirmiştir. 1243 yılında Selçuklu ve Moğol orduları arasındaki Kösedağ Savaşı öncesinde yapılan bu tamiri anlatan kale kitabesi Sivas Müzesi'nde korunmaktadır.
Kenti tamamen kuşatan dış surların beş veya yedi kapısı vardır. Kapı sayılarındaki değişiklikler, her onarımda yeni kapıların açılması veya kapatılmasından kaynaklanmıştır. Bunlar; Kayseri Kapısı, Dolap Kapı, Tokmak Kapı, Cancun Kapısı, Şalpur Kapısı, Bağdat Kapısı, Tokat Kapısı gibi isimlerle anılmaktadır.
GÜDÜK MİNARE
Eratnaoğulları' ndan Şeyh Hasan Bey' in türbesi olan Güdük Minare, 1347' de yaptırılmıştır. Kesme taş kare alt yapıya tuğladan iri üçgenlerle oturtulan silindirik gövdeyle ilginç bir mimari eser oluşturulmuştur. Tuğladan silindirik gövde, firuze çinilerle süslenerek renkli bir görünüm elde edilmiştir. Hemen her yönde penceresi olan yapının giriş kapısı kuzeydedir.
JANDARMA BİNASI
“1908 yılında Vali Reşit Akif Paşa zamanında Jandarma Dairesi olarak yaptırılmıştır.” Batı ve kuzey yönünde uzanan Jandarma Binası'nın planı “L” biçimindedir. Her iki kolun birleştiği köşe yapının ağırlık noktasını oluşturmaktadır. Bu köşede yapı üç katlı olarak düzenlenmiştir. Üçüncü katta tek mekân bulunur. İkinci katta ise bunun yanlarına ikişer mekân eklenmiştir. Zemin katta ise kollar tek katlı ve çok mekânlı olarak uzanmaktadır. Yapı; kolların kesiştiği köşede sekizgen olarak düzenlenmiş, her üç kattaki odalar bu plan düzenine uyularak yapılmıştır. Sekizgenin güney yönünde asıl giriş bulunmaktadır. Arazinin eğimi nedeniyle yapıya taş merdivenle çıkılırken, daha sonra bu giriş kapatılmıştır. Bugün yapıya köşenin iç tarafındaki kapıdan girilmektedir. Sekizgen planlı köşe kulesi denebilecek bölümün silmelerle çerçevelenmiş alınlığında yapım yazıtı bulunmaktadır.
EĞRİ KÖPRÜ
Eski dönemlerde Bağdat (İpek) Yolu' nun üzerindeki Eğri Köprü, yakın zamana kadar Sivas - Malatya yolu ve Güneydoğu Anadolu' nun ulaşımını sağlamıştır. Selçuklu yapısı olan köprü 173 m uzunluğundadır. Biri 12, öteki 6 olmak üzere iki bölümden oluşmaktadır. Köprü batı yönünde düz bir şekilde devam ederken orta kısımlarda güneye doğru eğik olarak kesme taştan inşa edilmiştir.
İNÖNÜ KONAĞI
Türkiye Cumhuriyeti'ni kuran kadronun öndegelen şahsiyetlerinden biri ve 2. Cumhurbaşkanı olan İsmet İnönü'nün 1891 - 1897 yılları arasında ortaöğrenim gördüğü dönemde yaşadığı konak Sivas Belediyesi tarafından 1945 yılında satın alınıp müzeye dönüştürülmüş ve uzun yıllar müze olarak kullanıldıktan sonra Sivas İl Özel İdaresine devredilmiştir. 2000 yılında restore edilen konak halen müze ev ve Sivas mutfağından bazı lezzetlerin sunulduğu ve Sivas türkülerinin dinlendiği bir mekân olarak hizmet vermektedir.
KURŞUNLU HAMAMI
Beden duvarlarında bulunan demir bağlantılara kurşun dökülerek inşa edildiği için Kurşunlu Hamam adı verilen yapı, 1576 yılında Behram Paşa tarafından kesme taştan çifte hamam olarak yaptırılmıştır. Osmanlı Devri klasik hamamlarının özeliklerini taşıyan hamamda kadınlar ve erkekler için ayrı bölümler vardır.
ESKİ GÖĞÜS HASTANESİ / ÇEVRE KÜLTÜR SANAT EVİ
Çevre Kültür Sanat Evi aslında bir sağlık kurumudur. 1. Dünya Savaşından önce yapı Fransız Hastanesi olarak kullanılmıştır. 1920 yılında Memleket Hastanesi, 1925 yılında Öksüz Yurdu' nun yatakhane binasıdır. Daha sonra Numune Hastanesi olarak görevini sürdürmüştür. Bugünkü Numune Hastanesi yapılınca Verem Hastanesine dönüştürülmüştür. 1976 yılına kadar Göğüs Hastanesi olarak kullanılan yapı, bu tarihten sonra Sağlık Müdürlüğü olarak kullanılmıştır. Üç katlı yapının dört ana yönünde köşk odaları bulunan bölümü 1930-35 yılları arasında yapılmıştır. Zemin ve birinci kat duvarları kesme taş örgülüdür. Sonradan eklenen üçüncü kat ve köşk odalarının duvarları ahşap arası taş dolguludur. Çift taraflı ahşap merdivenlerle ulaşılan ikinci katın büyük salonunun tavanı ve paye başlıkları alçı, geometrik panolu bitkisel motiflerle süslenmiştir. Güneybatı köşede yer alan oda, Sivas yöresinde yaygın olan ve sivil mimaride çok rastlanan daire biçimli göbeğe sahiptir.
MEYDAN HAMAMI
Sivas il merkezinde, Meydan Camisi'nin karşısında bulunan bu hamam 1564 yılında yaptırılmıştır. Klasik Osmanlı hamam mimarisinden bir örnek olup, soğukluk, ılıklık ve sıcaklıktan meydana gelmiştir. Kesme taştan yapılmış olan hamam dikdörtgene yakın bir olan düzeninde olup, üzeri kubbe ile örtülüdür. Sıcaklık bölümü dört eyvanlı olup, eyvanların içlerine kurnalar yerleştirilmiş, ortasına da sekizgen bir göbek taşı oturtulmuştur. 1980'li yıllarda harap durumda olan hamam daha sonra onarılmıştır. Bu onarım sırasında hamama dinlenme ve okuma salonları eklenmiştir. Hamam, Hürriyet Gazetesi tarafından 2003 yılı başlarında Türkiye'deki en iyi 10 hamam arasında yer almıştır.
AHİ EMİR AHMED KÜMBETİ
332-33 yılında yaptırılan Ahi Emir Ahmet Kümbeti, kare planlı, köşeleri pahlanmış sekizgen gövdelidir. Giriş kapısı dar ve basıktır. Selçuklu özelliği taşıyan bir mihrap bulunmaktadır. Yazıtı saçak altındadır. 1960 yılında Vakıflar Genel Müdürlüğünün yenileme çalışması sırasında kare kaide ve esas mezar odası ortaya çıkarılmıştır. Mezar odasına giriş kuzeydedir. Yapı, 2005 yılında Vakıflar Bölge Müdürlüğü tarafından bir kez daha onarılmıştır.
SUSAMIŞLAR KONAĞI
Bugünkü konağın girişinin üstündeki köşk kısmı ile konağın önündeki çeşme 1815 yılında Benderli Ali Ağa tarafından yapılmıştır. Konağın diğer kısımlarının bu tarihe yakın bir zamanda yapılmış olduğu söylenebilir. Osmanlı döneminde bilhassa 17. ve 18.asırlarda konağın müştemilatının daha fazla olduğu bilinmektedir. O dönemlerde yazlık ve kışlık odalar, mutfak, kiler, çardak, yolcular için misafirhane (han), anbar, iki ahır, samanlık, kapıcı odası, fırın ve çeşme ile avlu ve bahçesi bulunuyordu. Günümüze ulaşan kısmı belediye tarafından restore edilerek eski ihtişamına kavuşturulan konak, Susamışlar'ın (Mehmed Nuri Susamış ve oğulları) adına izafeten Susamışlar Konağı olarak adlandırıldı.
ZİYA BEY YAZMA ESERLER KÜTÜPHANESİ
Ziya Bey Yazma Eserler Kütüphanesi 1908 yılında yapılmıştır. Kurucusu 7. Dönem Milletvekili Yusuf Ziya Başara'nın ölümüne kadar tüm giderleri onun tarafından karşılanmıştır. Yapı, 1978 yılında Kültür ve Turizm Bakanlığı Kütüphaneler ve Yayımlar Genel Müdürlüğüne devredilmiştir. 1981 ve 2005 yıllarında onarılan yapı halen yazma eserler kütüphanesi olarak kullanılmaktadır.
AKAYLAR KONAĞI
Kaleardı Mahallesinde bulunan 19.yüzyıla ait Akaylar Konağı, Selçuklu Döneminin önemli eserlerinden biri olan Gök Medrese'nin yanı başından bulunan özgün bir Sivas evidir. Yapı bugüne ulaşamayan fırın evi, ahır, çeşme ve hela gibi birimlerle birlikte geniş bir ailenin rahat bir şekilde yaşayabileceği bir şekilde büyük bir bahçe içinde tasarlanmıştır. Sahipleri tarafından Kültür ve Turizm Bakanlığına bağışlanan konak halen Cumhuriyet Üniversitesine tahsisli olup müze ev olarak ziyarete açıktır.
KALE CAMİİ
3. Murad'ın veziri Sivas Valisi Ali Beyoğlu Mahmud Paşa tarafından 1580 yılında yaptırılmıştır. Kale planlı, tromp geçişli kubbesi dıştan onikigen tambur ve üzerinde onaltıgen kasnaklıdır. Caminin beden duvarlarıyla, kasnak tamburu kesme taştan ve mermerden yapılmıştır. Mihrabı ve minberi mukarnas süslemelidir.
ESKİ PAŞA HAMAMI
Sivas il merkezinde, Uluanak Mahallesi'nde bulunan bu hamamın kitabesi bulunmamakla beraber, yapı üslubundan XVII. yüzyılda yapıldığı anlaşılmaktadır. Klasik Osmanlı hamam mimarisi üslubunda yapılmış olan hamam soğukluk, ılıklık ve sıcaklık bölümlerinden meydana gelmiştir. Soğukluk ve sıcaklık bölümleri kesme taştan kare planlı olup, üzerleri merkezi birer kubbe ile örtülmüştür. Soğukluk kısmının içerisine yakın tarihlerde iki katlı ahşap soyunma hücreleri eklenmiştir. Soğukluk ve sıcaklık arasındaki ılıklık daha küçük ölçüde olup, çevresinde küçük odalar bulunmaktadır. Sıcaklığın üzerini örten kubbeye pandantiflerle geçiş sağlanmıştır. Sıcaklığın çevresinde halvet hücreleri vardır.
KANGAL AĞASI KONAĞI
Kangal Ağası Konağı olarak bilinen bina 1877 yılında Kangal Ağası Abdurrahman Paşa tarafından Mısır'dan, Arabistan'dan ve çeşitli ülkelerden gelen misafirlerini ağırlamak amacıyla yaptırılmıştır. 2002 yılında ailenin restore ettirmesiyle tekrar eski canlılığına kavuşan konak turizm işletme belgeli tesis olarak halkın hizmetine açılmıştır.
ÇİFTE MİNARELİ MEDRESE
Taç kapının hemen üzerinde üç yönden akan yazıttan medresenin, İlhanlı veziri Sahip Şemseddin Mehmet Cüveyni tarafından 1271/72 yılında yaptırıldığı anlaşılmaktadır. Yapının günümüze ulaşan tek özgün yanı, Anadolu'nun en yüksek taç kapısına sahip görkemli ön cephesidir. Taç kapı üzerinde yükselen iki minare ise adeta Sivas'ın sembolü olmuştur. Anadolu'da yapılmış en abidevi medreselerden biri olup, Dârü'l-hadis adıyla da bilinir. İki katlı, dört eyvanlı bir yapıdır. Taçkapının üzerindeki tuğla minareler çini bezemelidir. Bitkisel ve geometrik motiflerle süslü taşkapı ile yanlarındaki mukarnaslı nişler yapıya hareketli bir görüntü kazandırmıştır. Köşelerde yivli yarım kuleler vardır.
MEHMET ALİ HAMAMI
Sivas Akdeğirmen Mahallesi'nde bulunan bu hamamın kitabesi bulunmadığından yapım tarihi kesinlik kazanamamıştır. Yapı üslubundan XVII.-XVIII. yüzyılda yapıldığı sanılmaktadır.
ŞİFAİYE MEDRESESİ VE DARÜŞŞİFASI
Bu yapı, Selçuklu Devrinde hastaların tedavi edildiği ve aynı zamanda tıp tahsilinin de yapıldığı en önemli medreselerden biridir. Günümüze ulaşabilen bölümü, Anadolu'nun en büyük şifahanesidir. 1217/18 yıllarında 1.İzzeddin Keykavus tarafından yaptırılmıştır. Görkemli taç kapıdan, dört eyvanlı, revaklı avluya girilir. Taç kapıda güneş ve ay sembolleri, ana eyvanda ise kadın ve erkek başı biçiminde rölyefler yer alır. 1220'de 1. İzzetttin Keykâvus'un buraya gömülmesiyle birlikte güney eyvanı türbeye dönüştürülmüştür.
GÖK MEDRESE
Sivas il merkezinde bulunan Selçuklu veziri Sahip Ata Fahreddin Ali tarafından 1271 yılında yaptırılmış bir eserdir. Taç kapı üzerinde yükselen tuğla örgülü iki minaresindeki mavi çinilerden dolayı Gök Medrese adını almıştır. Plastik sanatların şaheserlerinden olan taç kapıda mermer malzeme kullanılmış olup, taç kapısının üst iki köşesinde iç içe girmiş hayvan motifleri vardır. Medreseye girişte sağda mescit, solda ise Dar-ül Hadis bölümü mevcuttur.
BURUCİYE MEDRESESİ
Buruciye Medresesi, sağlam kalmış muhteşem taç kapısıyla Sivas'ın ve Anadolu'nun en ünlü yapıları arasındadır. 1271 yılında Selçuklu Sıltanı III. Gıyaseddin Keyhüsrev döneminde yapılanmedrese Hamedan (İran) yakınlarındaki Burucerd'den gelme Muzaffer Burucerd'den gelme Muzaffer Burucerdi; fizik, kimya, astronomi öğretimi amacıyla yapmıştır. Mimari belli olmayan yapı, Anadolu'da simetrisi en düzgün medrese planına sahiptir. Açık avlulu medrese, kesme taştan örülmüştür. Dört eyvanlı ve iki katlıdır. Buruciye Medresesi, dışa taşkın taç kapısının yanlarındaki mukarnaslı iki penceresi ve köşelerdeki yivli kuleleriyle, uyumlu öğelerden oluşan çok düzenli bir görünüm taşımaktadır.
HATİPOĞLU CAMİİ
Akıncılar ilçesinde bulunan Hatipoğlu Camii 1852 tarihlidir. 1840'lı yıllarda yöreye yerleşen Hatipoğulları'nın ileri gelenlerinden İbrahim Efendi tarafından yaptırılmıştır. Caminin yazıtı Hatipzade İbrahim Efendi tarafından Mekke'den gönderilmiştir.
ARKEOLOJİ MÜZESİ
Vali Ahmed Muammer Bey Efendi tarafından 1914 yılında Mekteb-i Sanayi İmalathanesi olarak yapılan bina, Kültür ve Turizm Bakanlığınca 29.04.2009 tarihinde Sivas Arkeoloji Müzesi olarak ziyarete açılmış olup, Orta Anadolu'nun en büyük arkeoloji müzesi durumundadır. Müzede, bölgede 9 milyon yıl önce yaşamış çeşitli memeli hayvanlara ait fosil kalıntıları, Kalkolitik Çağa (M.Ö. 5500–3000), Eski Tunç Çağına (M.Ö.3000-2000) ve Hititlere ait birçok buluntunun yanı sıra Roma, Bizans, Selçuklu ve Osmanlı dönemlerine ait eserler de sergilenmektedir.
SARİSSA
(Altınyayla ilçesinde bulunmaktadır.)Burası surlu ve sanıldığından da büyük bir kenttir. Yöre halkının buraya “Kuşaklı” demesinin nedeni de buradaki surlardır. Çivi yazılı Hitit tabletleri, hem bir kralın varlığını, hem de bayram kutlamalarını göstermektedir. Kazılarda açığa çıkarılan, kazı ekibinin “C Binası” dediği 76 m uzunluğundaki tapınak binası M.Ö. 1525'e tarihlendirilmektedir. Bina , “ Hitit kentlerinde bulunanların en büyüğü” olarak tanımlanmaktadır. Mitolojide “Fırtına Tanrısı'nın hayvanları” arasındaki boğadan burada bir çift bulunması da buradaki tanrının önemli olduğu düşüncesini desteklemektedir. Yakın zamanda bulunan tabletler arasında 18 fal, 3 bayram metni, 12 dinsel kült dokümanı çıkmıştır. Hitit kralının altında kent krallarının ya da yerel kralların bulunduğu bilinmektedir. Burada bulunan kralın adının Mazitima ya da Mimazati olduğu mühürlerden anlaşılmaktadır.
KESİK KÖPRÜ
Eski Sivas-Kayseri yolu üzerinde bulunan Kızılırmak üzerindeki köprü iki kısımdan meydana gelmiş olup, birinci köprü yuvarlak ve sivri kemerli 17 gözden oluşmuştur. İkinci bölümü yaklaşık 10 m uzaklıkta olup yuvarlak kemerli iki gözden oluşmuştur. İkinci kısım, altından su akmamasına rağmen birinci köprünün devamı olması nedeniyle kullanılmaktadır.
DİVRİĞİ KALESİ
Çaltı Çayı'na bakan yamaçta kayalık arazinin üzerinde bulunan bu kalenin günümüze ulaşabilen hali Mengücekoğulları Dönemine aittir. Kalenin yapımını belirten iki satırlık yazıt kapı üzerinde bulunmaktadır. Kale kesme taştan, iç ve dış olmak üzere iki bölümdür. Günümüze yalnızca dış kaleye ait surların bir bölümü gelebilmiştir. Anıtsal, Aslanlı Burç buradadır. Bu burç 10 m.lik cephe üzerinde, 8 m yükseltilmiştir. Aslanlı Burç'tan kuzeye doğru devam eden düz bir çizgi üzerindeki iç kale surları, birkaç tane burç ayağı ve beden duvarlarının bir kısmının temelleri dışında tamamen yıkılmıştır.
DİVRİĞİ ULU CAMİ VE DARÜŞŞİFASI
Divriği Ulu Camii, Mengücekoğullarından hükümdar Süleyman Şah oğlu Ahmed Şah tarafından 1228 yılında aptırılmıştır. Mimarı Ahlatlı Hürrem Şah'tır. Cami kuzeygüney doğrultuda dikdörtgen planlı olup, tonozlu ve kubbeli 25 değişik bölümden meydana getirilmiştir. 1280 m² lik bir alana oturan camiye, kuzey, doğu ve batı yönünde yer alan taş süslemeleriyle hayret uyandıran üç güzel kapıdan girilmektedir. Darüşşifa ise, Behram Şah'ın kızı Melike Turan Melek tarafından 1228 yılında yaptırılmıştır. Bu eşsiz anıt 768 m² genişliğinde bir alana oturmaktadır. 18. yüzyılda medrese haline getirildiği için “Şifaiye Medresesi” de denilmektedir. Kullanılan motiflerin simetrik olarak yerleştirilmesine rağmen, süslemelerinin farklı oluşu yapıya duyulan hayranlığın en önemli nedenlerindendir.
GÜRÜN KİLİSESİ
Pınarönü Mahallesindedir. 19. yüzyıl başlarına tarihlenen kilise, kesme taştan yapılmıştır. Yüksekliği 11 m.dir. Girişi güneybatı yönündedir.
SİVAS ULU CAMİİ
Anadolu'nun en eski camilerinden biridir. Anadolu'daki mimarlık tarihinde, cami iç mekân fikrinin gelişmesinde önemli bir yapıdır.
Avlusuna üç yönden girişi ve düz damlı, dikdörtgen planlı, kufe tipli cami sınıfına giren ender örneklerdendir. Kubbe fikrinin henüz gelişmediği bir dönemde yapılmıştır. Bazı bilim adamlarına göre Danişmendi dönemi eseri olarak da kabul edilmektedir. Danışmendliler 1085–1178 yıları arasında Sivas, Kayseri ve Malatya'ya yerleşmişlerdir. Tokat, Niksar Ulu Camii (1145), Kayseri Ulu Camii (XII. . ortaları), Tokat Yagıbasan (Çukur) Medrese (1151-52), Niksar Melik Nizamettin Yağıbasan (1157-58), Niksar Kulak Tekkesi ile Türbesi; Kayseri-Pınarbaşı –Türbe Köyü Melik Danişmend Kümbeti Danişmendli eserlerinden bazılarıdır. Danişmendliler 1178'de Selçuklulara bağlanmasına rağmen adlarına yapılan yapılar yüzyılın sonuna kadar uzanmaktadır. Sivas Ulu Camii'nde Danişmedli döneminin önemli eserlerinden saymak mümkündür. Böylesine önemli bir eserin ne yazık ki avlusuna 1974 yılında betonarme bina yapılarak avlu plan tertibi bozulmuştur.
Asıl ibadet alanına, kuzey duvarının tam ortasında asıl ve köşelere yakın yerlerden birer olmak üzere üç ayrı kapı ile girilmektedir. İbadet alanının kuzey-güney doğrultusundaki Kıbleye (güney duvarı) dikey uzanan on bir sahnı oluşturan kesme taş örgülü yığma 50 adet kırma ayak birbirine sivri kemerlerle bağlanmıştır. Mihrap eksenine uzanan orta sahın diğerlerinden biraz daha geniş tutulmuştur. Ulu Cami, 54. 70 x 33. 70 m iç ölçülerindedir. Yapının asıl giriş kapısı ile diğer kapıları süslemesizdir. 1955 yılı onarımında ortaya çıkarılan özgün mihrabın üzerinde, birbirini kesen sekizgenlerden geometrik örgü motifli iç içe iki sekizgenin kenarlarından çıkan kollarla kesilmesi ile kareler oluşturan süsleme elamanları bulunuyormuş. Onarımda mihrabın süslemeleri taş malzemeyle sade bir şekilde düzenlenmiştir. Üstünde yukarıya doğru gittikçe daralan yedi sıra mukarnaslı kavsaradan başka süsleme elamanı görülmez. Ulu Camii'nin Osmanlı Devrine ait 23 mezardan oluşan bir haziresi bulunmaktadır. Kutbettin Melikşah döneminde Kızılarslan bin İbrahim tarafından Kul Ahi'ye yaptırılan caminin 1955 yılındaki onarımı sırasında, hem yapım hem de onarım yazıtı bulunmuştur.
GÜRÜN HALK KÜTÜPHANESİ
Pınarönü Mahallesi'nde bulunan bina 1923 yılında yapılmıştır. Kesme taştan yapılan ve 1946'dan 2006 yılına kadar 60 yıl kütüphane olarak hizmet veren bu kültür yuvası “Gürün Kaymakamlığı Hanımlar Evi” olarak değerlendirilmek üzere restore edilmiştir.
TAŞHAN
19. yüzyılın ikinci yarısında kesme taştan yapılmış olup açık avlulu ve iki katlıdır. Dikdörtgen planlı olan yapı, doğu, güney ve kuzey cephelerinde demir kanatlı ve yuvarlak kemerli üç girişe sahiptir. Orta avlunun tabanı blok taş döşemelidir. Avlunun ortasında elips şeklinde bir havuz ve havuzun ortasında zıt yönlerde ağzından su akan iki adet çift başlı aslan bulunur. Orta avlunun güney ve kuzeyinde tek parça silindir gövdeli altı büyük sütunun oluşturduğu revaklar yer alır. Revaklardaki sütunlar birbirine yuvarlak kemerlerle bağlanmıştır. Revak gerisindeki odalar ve revak üzeri beşik tonoz ile örtülüdür. Dıştan ise her mekânın üzeri kırma çatılı ve kiremit kaplıdır.
ALACAHAN KERVANSARAYI
Eski Bağdat “İpek Yolu”; yeni Sivas-Malatya karayolunun 100.km.'sinde bulunan Alacahan Nahiyesi içindeki Han, hacim olarak oldukça büyük ve geniş, üstü tamamıyla kapılı, “kışlık han” özelliğindedir. Siyah-beyaz taş örgülü almaşa duvarlarında atfen Alacahan denilen hana dışa çıkıntılı yuvarlak kemer gerisindeki alçak basık kemerli kapısından girilir. Ortada beşik tonozlu büyükçe bir orta sahın ile bu sahından açılan yine büyük iki yan sahına geçilir.
KEMANKEŞ KARA MUSTAFA PAŞA CAMİİ
(Yıldızeli)Hükümet Konağı'nın arkasındaki caminin güneyinde sekiz köşeli sade bir mihrap nişi ile iç mekânda iki büyük filayağı bulunur. Yapının üstündeki kırma çatı, sonradan yapılmıştır. Özgün üst örtü, düz topraktı. İç mekândaki üst örtü, tavanda yatay ahşap dizilerinden oluşur. Ahşap malzemeli kadınlar mahfili ana mekânın kuzeyindedir. Kuzey doğu köşede yer alan minaresi yapıyla doğrudan bağlantılı görünür. Yapılan onarımda son cemaat yeri büyütülmüş ve minare bu alanın içinde kalmıştır. Kesme sarı taş malzemeli cami, Vakıflar Genel Müdürlüğü'nce onarılmıştır.
AŞIK VEYSEL MÜZESİ
Sivrialan Köyü'nde bulunan Halk Ozanı Âşık Veysel Şatıroğlu'nun evi Kültür Bakanlığı tarafından 1979 yılında kamulaştırılmış ve 1982 yılında müze olarak ziyarete açılmıştır.
Müzede Âşık Veysel'in kişisel eşyaları, fotoğrafları, şiirleri ve onunla ilgili yayınlanan eserler sergilenmektedir. Âşık Veysel'in anısını yaşatmak için her yıl 9-11 Temmuz tarihleri arasında Sivas'ta ve Şarkışla-Sivrialan Köyü'nde anma törenlerinin yanı sıra, “Âşık Veysel Âşıklar Bayramı” adı altında festival düzenlenmektedir.
MİHRALİ BEY KONAĞI
(Ulaş)Konak, Türk evlerinin özelliklerini taşımaktadır. Zemin kat; haremlik, depo ve kiler olarak kullanılmıştır. Konağın zemin kat temeli 1 m yüksekliğe kadar kesme taştan, kalan kısmı moloz taştan, 1 kat ise ahşap ve kerpiç malzemeden yapılmıştır. 1995 yılına kadar içinde insanların yaşadığı, Mihrali Bey Konağı, sahiplerinin İstanbul'a yerleşmesi sonucu kaderi ile baş başa kalmış; ancak 2004-2006 yılları arasında onarılarak, yeniden tarih severlerin ziyaretine açılmıştır. Mihrali Bey, Gürcistan'da doğmuş, 1877 Osmanlı-Rus Harbinde büyük kahramanlık göstermiş ve daha sonra devlet tarafından maiyetiyle Sivas'a gönderilerek Ulaş'a yerleştirilmiş Kara Papak kökenli bir halk kahramanıdır. Bir süre Acıyurt'taki konağında kaldıktan sonra Hamidiye alayları içindeyeralan birliğiyle isyanları bastırmaküzere Yemen'e görevlendirilir ve orada şehit düşer. Meşhur “İndi m'ola Mihrali Bey Yemene” türküsü onun için söylenmiştir.
Sabah kahvaltı sonrası saat 08:00’de otelimizden Sivas şehir merkezine hareket. Şifaiye medresesi,Buriciye medresesi,Çifte minare,Ulu camii,Gök medrese,Kale camii,Hükümet konağı,Jandarma binası,Kongre binası,Susamışlar konağı,Taşhan, Subaşı han,Arkeoloji müzesi,Ziya bey yazma eserler kütüphanesi,Güdük minare(Şeyh Hasan türbesi)gezileri sonrası Öğle yemeği,serbest zaman sonrası Sivas Termal Hotel & Spa’a varış.Akşam yemeği ve konaklama.
Sabah erken kahvaltı sonrası saat 06:00’da Kemaliye’ye hareket.Yaklaşık 3 saatlik yolculuk sonrası Kemaliye girişinde aracımızdan inerek meşhur Taş yollarında turumuza başlıyoruz.Kemaliye evleri,Kemaliye müzesi, Taşdibi mahallesi, mani yolu, zincirli kaya,Değirmen,Doğa müzesi ve Lökhane gezileri.
Bozkurt Hotel’de Öğle yemeği sonrası, Sırakonak köyü ve ‘orada bir köy var uzakta ‘ şiirine ev sahipliği yapmış Apcağa köyü,Kemaliye ile simgeleşmiş Bekir Taştan’ın evi(panoramik) gezileri sonrasında Dutluca köyünde Fikret ustanın böreklerini tadıyoruz, Sonrasında Vali Yazıcıoğlu Köprüsünü görerek Türkiye’deki bir köyde olan Ali Güler müzesini gördükten sonra Divriği’ye hareket ediyoruz.Yaklaşık 1,5 saatlik yolculuk sonrası UNESCO Dünya Mirası Listesindeki Divriği Ulu Cami ve Darüşşifası ve Divriği Kalesi ziyaretimiz sonrasında Sivas’a hareket.Yaklaşık 2,5 saatlik yolculuk sonrası Sivas Termal Hotel & Spa’a varış.Akşam yemeği ve konaklama.
Sabah kahvaltı sonrası saat 07:00’de otelimizden Darende’ye hareket.Darende Somuncu Baba Külliyesi, Darende tanıtım merkezi,Has Bahçe, Kudret Havuzu, Balıklı Kuyular, Tohma Kanyonu gezimizin ardından Öğle sonrasında Gürpınar şelalesinde serbest zaman. Gökpınar gölü,Şugul vadisi sonrasında Sivas’ a hareket. Sivas Termal Hotel & Spa’a varış.Akşam yemeği ve konaklama.